Her sabah uyandığında toprak kokusudur köy hayatı, güneş kuş cıvıltısıyla okşar yüzünü, kahvaltısı bereketli, sofrası şen ve sıcak.
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir ev var, uzakta
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.
Orda bir ses var, uzakta
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.
Orda bir dağ var, uzakta
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.
Orda bir yol var, uzakta
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.
Orada bir köy var uzakta; ama uzaklık, yalnızca coğrafi bir mesafe değil, zamanla örülmüş bir içsel uzaklıktır. O köy, haritalarda yerini korusa da, bellekte çoktan başka bir hâle bürünmüştür. Çünkü köy, yalnızca evlerin, tarlaların, yolların toplamı değildir; bir aidiyetin, bir çocukluğun, bir sessizliğin mekânıdır. Uzakta olması, ona ulaşamamaktan değil; onu artık yalnızca hatırlayabilmekten kaynaklanır. Ve hatırlamak, bazen var olmaktan daha derindir.
O köy, insanın kendine en yakın olduğu yerdi belki de. Toprağın diliyle konuşulan, rüzgârın yönüyle karar verilen, zamanın güneşle ölçüldüğü bir yer. Modern yaşamın gürültüsünden sıyrıldıkça, o köyün sessizliği daha da anlam kazanır. Çünkü insan, ne kadar uzaklaşırsa, o kadar özler. Ve özlem, mekânı değil; hâli çağırır. O köy, artık bir yer değil; bir ruh hâlidir. Orada olmak, oraya dönmek değil; orayı içinde taşımaktır.
Köy, insanın zamanla kurduğu en dürüst ilişkidir. Orada geçmiş, yalnızca yaşanmışlık değil; bir kimliktir. Her taş, bir anının ağırlığını taşır; her ağaç, bir bekleyişin tanığıdır. Uzakta olan köy değil; insanın kendisidir. Çünkü insan, köyden değil; köydeki kendinden uzaklaşır. Ve bu uzaklaşma, bir kayboluş değil; bir dönüşüm sürecidir. Köy, bu dönüşümün sessiz şahididir.
Ve nihayet, “orda bir köy var uzakta” demek, insanın içsel coğrafyasına bir işaret bırakmaktır. O köy, gidilmesi gereken değil; hatırlanması gereken bir yerdir. Çünkü bazı yerler, varlıklarıyla değil; yokluklarıyla anlam kazanır. O köy, uzaklaştıkça büyür; unutuldukça derinleşir. Ve insan, ne zaman kendini arasa, o köyün yoluna düşer—belki gitmeden, belki dönmeden; ama hep özleyerek.



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder