4 Ağustos 2012 Cumartesi

Orda Bir Köy Var Uzakta


Her sabah uyandığında toprak kokusudur köy hayatı, güneş kuş cıvıltısıyla okşar yüzünü, kahvaltısı bereketli, sofrası şen ve sıcak.  


Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.

Orda bir ev var, uzakta
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.

Orda bir ses var, uzakta
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.

Orda bir dağ var, uzakta
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.

Orda bir yol var, uzakta
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.
Ahmet Kutsi Tecer




Ana rahmine dönme isteğidir köyü özlemek…
Kırları çiçekleri özlemek, yüksek bir yere çıkıp yalnız başına şarkılar söyleme isteğini depreştiren duygu köyü özlemek…


Toz toprak içinde yürümek, çamura batmak, tezek kokusunu koklamak. Kaybolup giden kedi ve köpeklerle yaşlanmak. Kuzularla tekrar canlanmak. Doğan her buzağı ile tazelenmek. Her bir taşını, girintisini bildiğin arazide gezinmek. Kadim dostları görmek. 
Bir yandan da giden kaybolan zamana ağıt yakmak. İşte bunun içindir köy.
Gece gökyüzüne baktığınızda yıldızları en parlak görebileceğiniz yer.
Ana rahmi gibi, her kırıldığımda kaçıp saklanmak istediğim yer. Sadece kuşlar, misler gibi çay kokusu ve rüzgâr... Zaman duruyor gibi, gözyaşım hiç akmazmış gibi...


30.07.2012 - Pazartesi
04.08.2012 - Cumartesi

Orada bir köy var uzakta; ama uzaklık, yalnızca coğrafi bir mesafe değil, zamanla örülmüş bir içsel uzaklıktır. O köy, haritalarda yerini korusa da, bellekte çoktan başka bir hâle bürünmüştür. Çünkü köy, yalnızca evlerin, tarlaların, yolların toplamı değildir; bir aidiyetin, bir çocukluğun, bir sessizliğin mekânıdır. Uzakta olması, ona ulaşamamaktan değil; onu artık yalnızca hatırlayabilmekten kaynaklanır. Ve hatırlamak, bazen var olmaktan daha derindir.

O köy, insanın kendine en yakın olduğu yerdi belki de. Toprağın diliyle konuşulan, rüzgârın yönüyle karar verilen, zamanın güneşle ölçüldüğü bir yer. Modern yaşamın gürültüsünden sıyrıldıkça, o köyün sessizliği daha da anlam kazanır. Çünkü insan, ne kadar uzaklaşırsa, o kadar özler. Ve özlem, mekânı değil; hâli çağırır. O köy, artık bir yer değil; bir ruh hâlidir. Orada olmak, oraya dönmek değil; orayı içinde taşımaktır.

Köy, insanın zamanla kurduğu en dürüst ilişkidir. Orada geçmiş, yalnızca yaşanmışlık değil; bir kimliktir. Her taş, bir anının ağırlığını taşır; her ağaç, bir bekleyişin tanığıdır. Uzakta olan köy değil; insanın kendisidir. Çünkü insan, köyden değil; köydeki kendinden uzaklaşır. Ve bu uzaklaşma, bir kayboluş değil; bir dönüşüm sürecidir. Köy, bu dönüşümün sessiz şahididir.

Ve nihayet, “orda bir köy var uzakta” demek, insanın içsel coğrafyasına bir işaret bırakmaktır. O köy, gidilmesi gereken değil; hatırlanması gereken bir yerdir. Çünkü bazı yerler, varlıklarıyla değil; yokluklarıyla anlam kazanır. O köy, uzaklaştıkça büyür; unutuldukça derinleşir. Ve insan, ne zaman kendini arasa, o köyün yoluna düşer—belki gitmeden, belki dönmeden; ama hep özleyerek.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder