6 Eylül 2012 Perşembe

Cesaret



Cesaret, “insanın tehlikeli bir işe girişirken duyduğu güvendir”; insanın düşünebildiği her şeyi gerçekleştirmesidir”; “insanın istediği gibi davranabilmesidir”; “insanın zaaflarını yenebilmek için uğraşması, kendisiyle yüzleşmesidir”; “insanın kalıplarla düşünmekten kurtulmaya çalışmasıdır”.

Cesaretin ne olduğu üzerine Sokratçı arayışa bir örnek: Lakhes diyaloğu’ndan bir kesit. Lakhes ile Sokrates, cesaretin ne olduğu üzerine bir tartışma başlatırlar. Bu tartışmaya daha sonra Nikias’ı da dahil ederler. 

Sokrates: En büyük işlerin başında olan adamdan en büyük bilgeliğin bulunması da yaraşır; Nikias cesaretin ne demek olduğunu böyle anlatırken acaba ne düşünüyor, bunu incelemek bence yerinde olur.

Lakhes: Orasını artık sen incele, Sokrates.

Sokrates: Benim istediğim de işte o ya! Dostum. Ama demin birlik ettikti, bu kadarcıkla kurtulduğu sanma; sen de iyi dinle, onun diyeceklerini sen de benimle incelersin.

Lakhes: Gerekli buluyorsan, peki, öyle olsun.

Sokrates: öyle buluyorum, Lakhes. Sen, Nikias, emin başlarken söylediklerini bir düşün. Hatırlarsın bu sözü açtığımız zaman cesareti, erdemin bir parçasıdır diye ele almıştık.

Nikias: Öyle olmuştu.

Sokrates: Sorduklarıma cevap verirken de onu gene bir parça diye ele aldın, hepsinin bir araya gelmesi erdem dediğimiz şeyi meydana getirirken daha başka parçalar da bulunduğunu unutmadın, değil mi?

Nikias: Unutmadım.

Sokrates: O parçalara neler olduğunda da bakalım birleşiyor muyuz? Bence o parçalar arasında, isteklerimize karşı koyabilmek vardır, adalet vardır, bunlara benzer daha başka nitelikler vardır. Sence de öyle değil mi?

Nikias: Öyle elbette.

Sokrates: Peki; demek bunun üzerinde bir ayrılığımız yok. Şimdi gelelim nelerden korkulup nelerden korkulmayacağına; bir inceleyelim de bunlardan senin anladığın başka, bizim anladığımız başka olmasın. Bunlar bizce nedir, onu sana şimdi söyleyeceğiz; sen bizim gibi düşünmüyorsan, nerelerde ayrılıyoruz, bildirirsin. Biz diyoruz ki: Korkulacak şeyler korku verenler, korkulmayacak şeyler de vermeyenlerdir. Ama korku verenler, ne geçmişteki kötülüklerdir, ne de şimdikiler; ancak beklenilen kötülükler korku verir, çünkü korku, gelecek bir kötülüğü beklemedir… Sence de öyle değil mi, Lakhes?

Lakhes: Tamamıyla öyle, Sokrates.

Sokrates: Şimdi bizim ne düşündüğümüzü biliyorsun, Nikias. Biz diyoruz ki korkulacak şeyler, gelecekteki kötülüklerdir; korkulmayacak olan da, gene gelecekte, ama birer kötülük sayılmayacak, yahut birer iyilik denecek şeylerdir. Sen ne dersin? Öyle mi? Değil mi?

Lakhes: Öyle.

Sokrates: peki, sen bu şeylerin bilgisine mi cesaret diyorsun?

Nikias: Neymiş o nokta?

Sokrates: Söyleyeceğim. Lakhes’le bana öyle geliyor ki bilgi, türlü konuları ile ele alınınca, geçmişin nasıl olduğunu bildiği için başka, şimdikinin nasıl olmakta olduğunu bildiği için başka, daha olmamışın nasıl olması gerekeceğini, nasıl olacağını bildiği için başka değildir, hepsinde de birdir. Örneğin sağlık için, olanı, olmuşu, olacağın nasıl olacağını bilen tek bir bilgi vardır o da hekimliktir. Toprağın yetiştirdikleri karşısında çiftçilik bilgisi için de öyledir. Savaş işlerinde, siz de elbette kabul edersiniz ki komutanın bilgisi her şeyi, hele gelecek olan her şeyi kavrar; bakıcılık önünde boyun eğmek şöyle dursun, ona buyurur, çünkü savaşta ne olduğunu, ne olacağını, ondan iyi bilir; kanun da bakıcının komutana değil, komutanın bakıcıya buyuracağını söyler. Bunu böyle diyebilir miyiz, Lakhes?

Lakhes: Diyebiliriz.

Sokrates: Ya sen, Nikias, biz bir şey ister geçmişte, ister şimdi, ister gelecekte olsun, onu bilen bir tek bilgidir dediğimiz zaman dediğimizi doğru buluyor musun?

Nikias: Evet, Sokrates, ben de öyle derim.

Sokrates: Ama, a benim Nikias’ım! Sen cesaret nelerden korkulur, nelerden korkulmaz, onun bilgisidir demiştin, değil mi?

Nikias: Evet.

Sokrates: Nelerden korkulur, nelerden korkulmaz derken, gelecekteki iyilikler, gelecekteki kötülükler anlaşılmalı dedik, öyle değil mi?

Nikias: Evet.

Sokrates: Geçmişte olsun, nerede olursa olsun, bir şeyi kavrayan hep bir bilgidir dedik, bunda da anlaştık.

Nikias: Doğru.

Sokrates: Demek ki cesaret yalnız nelerden korkulup nelerden korkulmayacağının bilgisi değildir; çünkü yalnız gelecekteki iyiliklerle kötülükleri değil, şimdikileri, geçmiştekileri de, kısası, öteki bilgiler gibi, geniş anlamıyla bütün iyiliklerle bütün kötülükleri kavrar.

Nikias: Doğru.

Sokrates: Öyleyse, Nikias sen, cesaretin üçte biri nedir, ancak onu söylemişsin; oysa biz senden bütün cesareti sormuştuk. Şimdi söylediklerin de cesaret yalnız nelerden korkulup nelerden korkulmayacağının değil, ne zamanda, nerede olursa olsun bütün iyiliklerle bütün kötülüklerin bilgisidir demeğe geliyor. Sen şimdi böyle mi düşünüyorsun, Nikias? Ne dersin?

Nikias: Doğrusu öyle demek düşüyor, Sokrates.

Sokrates: Ama, benim dostum Nikias! Bütün iyilikleri de, bütün kötülükleri de nasıl geldikleri, gelecekleri yahut gelmiş oldukları ile birlikte iyice bilen bir adamda erdemin bütün vardır demez misin? Tanrılarla da, insanlarla da olan işlerinde nelerden korkulup nelerden korkulmayacağını daima ayırt edebilen, kendisinde böyle bir vergi bulunan insanda, iyilikleri nasıl kullanacağını bildiği için onlara erebilen insanda bilgelik mi yoktur? Adalet mi yoktur? Din mi yoktur?

Nikias: Bu dediğin bana doğru geliyor, Sokrates.

Sokrates: Ama biz cesaret, erdemin ancak bir parçasıdır demiştik.

Nikias: Öyle demiştik.

Sokrates: Şimdi dediğimiz ise o değil.

Nikias: Değil, Sokrates.

Sokrates: Demek ki, Nikias, cesaretin ne olduğunu bulamadık.

Nikias: Bulamadık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder