Cesaret, “insanın tehlikeli bir işe girişirken duyduğu güvendir”;
insanın düşünebildiği her şeyi gerçekleştirmesidir”; “insanın istediği gibi
davranabilmesidir”; “insanın zaaflarını yenebilmek için uğraşması, kendisiyle
yüzleşmesidir”; “insanın kalıplarla düşünmekten kurtulmaya çalışmasıdır”.
Cesaretin
ne olduğu üzerine Sokratçı arayışa bir örnek: Lakhes diyaloğu’ndan bir kesit.
Lakhes ile Sokrates, cesaretin ne olduğu üzerine bir tartışma başlatırlar. Bu tartışmaya
daha sonra Nikias’ı da dahil ederler.
Sokrates:
En büyük işlerin başında olan adamdan en büyük bilgeliğin bulunması da yaraşır;
Nikias cesaretin ne demek olduğunu böyle anlatırken acaba ne düşünüyor, bunu
incelemek bence yerinde olur.
Lakhes:
Orasını artık sen incele, Sokrates.
Sokrates:
Benim istediğim de işte o ya! Dostum. Ama demin birlik ettikti, bu kadarcıkla
kurtulduğu sanma; sen de iyi dinle, onun diyeceklerini sen de benimle
incelersin.
Lakhes:
Gerekli buluyorsan, peki, öyle olsun.
Sokrates:
öyle buluyorum, Lakhes. Sen, Nikias, emin başlarken söylediklerini bir düşün. Hatırlarsın
bu sözü açtığımız zaman cesareti, erdemin bir parçasıdır diye ele almıştık.
Nikias:
Öyle olmuştu.
Sokrates:
Sorduklarıma cevap verirken de onu gene bir parça diye ele aldın, hepsinin bir
araya gelmesi erdem dediğimiz şeyi meydana getirirken daha başka parçalar da
bulunduğunu unutmadın, değil mi?
Nikias:
Unutmadım.
Sokrates:
O parçalara neler olduğunda da bakalım birleşiyor muyuz? Bence o parçalar
arasında, isteklerimize karşı koyabilmek vardır, adalet vardır, bunlara benzer
daha başka nitelikler vardır. Sence de öyle değil mi?
Nikias: Öyle elbette.
Sokrates:
Peki; demek bunun üzerinde bir ayrılığımız yok. Şimdi gelelim nelerden korkulup
nelerden korkulmayacağına; bir inceleyelim de bunlardan senin anladığın başka,
bizim anladığımız başka olmasın. Bunlar bizce nedir, onu sana şimdi
söyleyeceğiz; sen bizim gibi düşünmüyorsan, nerelerde ayrılıyoruz, bildirirsin.
Biz diyoruz ki: Korkulacak şeyler korku verenler, korkulmayacak şeyler de
vermeyenlerdir. Ama korku verenler, ne geçmişteki kötülüklerdir, ne de
şimdikiler; ancak beklenilen kötülükler korku verir, çünkü korku, gelecek bir
kötülüğü beklemedir… Sence de öyle değil mi, Lakhes?
Lakhes: Tamamıyla öyle, Sokrates.
Sokrates:
Şimdi bizim ne düşündüğümüzü biliyorsun, Nikias. Biz diyoruz ki korkulacak
şeyler, gelecekteki kötülüklerdir; korkulmayacak olan da, gene gelecekte, ama
birer kötülük sayılmayacak, yahut birer iyilik denecek şeylerdir. Sen ne
dersin? Öyle mi? Değil mi?
Lakhes:
Öyle.
Sokrates:
peki, sen bu şeylerin bilgisine mi cesaret diyorsun?
Nikias:
Neymiş o nokta?
Sokrates:
Söyleyeceğim. Lakhes’le bana öyle geliyor ki bilgi, türlü konuları ile ele
alınınca, geçmişin nasıl olduğunu bildiği için başka, şimdikinin nasıl olmakta
olduğunu bildiği için başka, daha olmamışın nasıl olması gerekeceğini, nasıl
olacağını bildiği için başka değildir, hepsinde de birdir. Örneğin sağlık için,
olanı, olmuşu, olacağın nasıl olacağını bilen tek bir bilgi vardır o da
hekimliktir. Toprağın yetiştirdikleri karşısında çiftçilik bilgisi için de
öyledir. Savaş işlerinde, siz de elbette kabul edersiniz ki komutanın bilgisi
her şeyi, hele gelecek olan her şeyi kavrar; bakıcılık önünde boyun eğmek şöyle
dursun, ona buyurur, çünkü savaşta ne olduğunu, ne olacağını, ondan iyi bilir;
kanun da bakıcının komutana değil, komutanın bakıcıya buyuracağını söyler. Bunu
böyle diyebilir miyiz, Lakhes?
Lakhes:
Diyebiliriz.
Sokrates:
Ya sen, Nikias, biz bir şey ister geçmişte, ister şimdi, ister gelecekte olsun,
onu bilen bir tek bilgidir dediğimiz zaman dediğimizi doğru buluyor musun?
Nikias:
Evet, Sokrates, ben de öyle derim.
Sokrates:
Ama, a benim Nikias’ım! Sen cesaret nelerden korkulur, nelerden korkulmaz, onun
bilgisidir demiştin, değil mi?
Nikias:
Evet.
Sokrates:
Nelerden korkulur, nelerden korkulmaz derken, gelecekteki iyilikler,
gelecekteki kötülükler anlaşılmalı dedik, öyle değil mi?
Nikias:
Evet.
Sokrates:
Geçmişte olsun, nerede olursa olsun, bir şeyi kavrayan hep bir bilgidir dedik,
bunda da anlaştık.
Nikias:
Doğru.
Sokrates:
Demek ki cesaret yalnız nelerden korkulup nelerden korkulmayacağının bilgisi
değildir; çünkü yalnız gelecekteki iyiliklerle kötülükleri değil, şimdikileri,
geçmiştekileri de, kısası, öteki bilgiler gibi, geniş anlamıyla bütün
iyiliklerle bütün kötülükleri kavrar.
Nikias:
Doğru.
Sokrates:
Öyleyse, Nikias sen, cesaretin üçte biri nedir, ancak onu söylemişsin; oysa biz
senden bütün cesareti sormuştuk. Şimdi söylediklerin de cesaret yalnız nelerden
korkulup nelerden korkulmayacağının değil, ne zamanda, nerede olursa olsun
bütün iyiliklerle bütün kötülüklerin bilgisidir demeğe geliyor. Sen şimdi böyle
mi düşünüyorsun, Nikias? Ne dersin?
Nikias:
Doğrusu öyle demek düşüyor, Sokrates.
Sokrates:
Ama, benim dostum Nikias! Bütün iyilikleri de, bütün kötülükleri de nasıl
geldikleri, gelecekleri yahut gelmiş oldukları ile birlikte iyice bilen bir
adamda erdemin bütün vardır demez misin? Tanrılarla da, insanlarla da olan
işlerinde nelerden korkulup nelerden korkulmayacağını daima ayırt edebilen,
kendisinde böyle bir vergi bulunan insanda, iyilikleri nasıl kullanacağını
bildiği için onlara erebilen insanda bilgelik mi yoktur? Adalet mi yoktur? Din mi
yoktur?
Nikias:
Bu dediğin bana doğru geliyor, Sokrates.
Sokrates:
Ama biz cesaret, erdemin ancak bir parçasıdır demiştik.
Nikias:
Öyle demiştik.
Sokrates:
Şimdi dediğimiz ise o değil.
Nikias:
Değil, Sokrates.
Sokrates:
Demek ki, Nikias, cesaretin ne olduğunu bulamadık.
Nikias:
Bulamadık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder