20 Şubat 2013 Çarşamba

5 kelimeyle İstanbul'u nasıl tanımlarsınız?"



Koca bir tarihi barındıran, aynı içindeki insanlar gibi yıpranmış, özensiz, yine de inatla her gece ışıl ışıl parlayan, kalabalık bir şehir. (Ahu Türkpençe)

24 saat yaşayan, canlı, kıpır kıpır, baştan çıkarıcı, dişi, tezatların kenti, dünyada yaşanacak üç yerden biri. (Ayşe Arman)

Kalabalık, ekletik, manyak enerjili, gergin, aynı zamanda vurdumduymaz, kaba, seksi ve pırıltılı. Sekiz oldu ama daha aza sığdıramadım. (Fem Güçlütürk)

Her an yaramazlık yapacak deli dolu bir prenses, dünyanın en güzel kadını, trafik, gizemli, romantik (Tülin Şahin)

Bin kocadan arta kalan bakire (Zeynep Casalini)

Karmaşık, amaçlı, kaotik, romantik, kaotik (Beçlim Erdoğan)

Çekici, muhteşem, sırlarla dolu, tempolu (Ebru Şallı)

Hiç durmadan yaşayan, büyülü, çarpıcı, biraz nazlı; ama dünyanın en güzel şehri. (Demet Kutluay)

Beş kelimenin değil, beş bin kelimenin anlatmaya yetmeyeceği şehir. (Deniz Seki)

Sürprizli, karamsar, misafirperver, cana yakın, karışık (Doğa Rutkay)

Cefakâr, han, yorgun, güçlü ve çok güzel. (Janset)

Renkli, canlı, şaşırtıcı, gizemli, büyüleyici. (Müge İldeniz Dalgıç)

Kontrast, naif, sofistike, karma, ekletik (Ece Sükan)

Doğu- batı, eski- yeni, temiz-kirli, renkli- kasvetli (Saadet Işıl Aksoy)

Vazgeçilmez, boğaz, karmaşık, huzur, huzursuzluk (Sema Şimşek)

Yeşil, mavi, gri, siyah, beyaz (Tan Sağtürk) 
 
 
 İstanbul: tezat, hafıza, sabır, gürültü, rüya. Bu beş kelime, bir şehrin değil, bir ruhun haritasıdır. Tezatla başlar her şey; Doğu ile Batı’nın, geçmiş ile geleceğin, sessizlik ile kaosun iç içe geçtiği bir dokudur İstanbul. Her sokak, bir çelişkinin izini taşır; her semt, bir başka zamanın yankısını. Bu şehirde yürümek, bir fikirle değil, bir çelişkiyle yürümektir. Ve bu çelişki, İstanbul’un en hakiki kimliğidir.

Hafıza, İstanbul’un en derin katmanıdır. Taşlar konuşur, duvarlar fısıldar, rüzgâr bile bir hikâye taşır. Ayasofya’nın gölgesinde susan bir ezan, Galata’nın taş merdivenlerinde unutulmuş bir ayak sesi… Her şey geçmişin bir yankısıdır. Bu şehir, hatırlamayı unutmayanların mekânıdır. Hafızası olmayanlar için İstanbul, yalnızca bir kalabalıktır; ama bilen için, bir metindir—katman katman açılan, her satırında bir başka anlam barındıran bir metin.

Sabır, İstanbul’da yaşamanın değil, İstanbul’u anlamanın anahtarıdır. Bu şehir, aceleye gelmez; kendini hemen vermez. Onu tanımak, bir ömür ister; sevmek ise bir teslimiyet. Trafiğiyle, kalabalığıyla, gürültüsüyle sınar insanı. Ama sabreden, onun içindeki sessizliği duyar. Çünkü İstanbul, gürültünün içinde sakladığı sükûnetle büyüler. Ve bu sükûnet, ancak sabırla kazanılır.

Gürültü ve rüya, İstanbul’un iki uç noktasıdır. Biri dış kabuğudur, diğeri iç özüdür. Gürültü, onun canlılığıdır; rüya ise onun şiiridir. Bu şehir, bir rüyayı gürültüyle anlatır. Ve insan, bu anlatının içinde kaybolur. İstanbul, ne tam uyanıktır ne tam uykuda; bir düş hâlinde yaşar. Bu yüzden, onu tanımlamak beş kelimeyle mümkündür belki; ama anlamak, bir ömürlük suskunluk ister.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder