7 Şubat 2013 Perşembe

An amazing breakfast to start a wonderful day...



Kahvaltı dediğin keyif işidir…
Cemal Süreya boşuna dememiş "Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem, ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı"
 
 
 Sabah, varoluşun en kırılgan eşiğidir; geceyle gündüz arasında salınan bir bilinç hâli. Ve kahvaltı, bu geçişin ritüelidir. İnsan, uyanmakla yetinmez; uyanışını anlamlandırmak ister. Bir fincan kahve, bir parça ekmek, belki bir meyve… Bunlar yalnızca besin değil; bir günün ruhuna yapılan ilk dokunuşlardır. Çünkü kahvaltı, bedenin değil, zihnin uyanışıdır. Ve zihnin uyanışı, günün kaderini tayin eder.

Muhteşem bir kahvaltı, yalnızca çeşitliliğiyle değil, taşıdığı niyetle anlam kazanır. Masaya konulan her şey, bir seçimin, bir arzunun, bir sessiz duanın izidir. Tereyağında eriyen zaman, reçelin içinde saklanan çocukluk, taze ekmeğin kokusunda gizlenen umut… Bunlar, günün henüz kirlenmemiş saatlerinde insanın kendine sunduğu armağanlardır. Ve bu armağan, yalnızca bir başlangıç değil; bir yön tayinidir.

Kahvaltı, insanın kendine verdiği ilk sözdür o gün. “Bugün iyi geçecek” demenin en sade, en somut biçimidir. Sofrada yalnız oturmak, bir yalnızlık değil; bir içsel sohbet olabilir. Kalabalıkla paylaşmak ise, bir bağ kurma biçimi. Her lokma, bir düşünceyi besler; her yudum, bir duyguyu yumuşatır. Çünkü kahvaltı, yalnızca açlığı gidermek değil; varoluşun sabah saatlerindeki en nazik hâlini onurlandırmaktır.

Ve nihayet, harika bir kahvaltı, harika bir günün habercisidir. Ama bu harikalık, dışsal olaylarda değil; içsel dengede saklıdır. Sofraya otururken duyulan minnettarlık, ilk lokmada hissedilen huzur, günün geri kalanına yayılan bir titreşimdir. Kahvaltı, günün ilk cümlesidir. Ve ilk cümle ne kadar özenli kurulursa, hikâye o kadar derinleşir. İşte bu yüzden, muhteşem bir kahvaltı, yalnızca bir öğün değil; bir yaşam biçimidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder