16 Şubat 2014 Pazar

Dünyayı Deneyimle ve Sonra Terk Et



Gençliğimde, pahalı elbiseler giymek gibi kötü bir alışkanlı­ğım vardı. Kumaşı çarşıdan kendim seçer, sonra terziye giderek diktirirdim. Elbiseyle aynı renkte bir de kravat takardım. Bu tavrım üstadımın saliklerinden bazılarının aklını karıştırdığından, hayat tarzımdan şikâyet eder dururlardı. Beş yıl süreyle bu şe­kilde yaşamama rağmen, üstadım hiç üzerinde durmadı. Gelişi­mim için gerekli olan bir ders alıyordum. Üstadımın yanına gitti­ğimde, "Çok zevksizsin" derdi. Ben de "Efendim, bu piyasadaki en iyi kumaş" diyerek, itiraz ederdim. Bir gün giyim kuşama duy­duğum ilgiyi yitirdim. Üstadımın yanına, basit birer giysi olan kurta ve pijama içinde çıktım. O zaman, "Çok güzel görünüyor­sun" dedi. Üstadım, dünyaya ait şeylerin tadına bakmamı, değerlerini anlamamı ve analiz ettikten sonra da terk etmemi is­terdi.
Sade bir yaşantı ve yüksek düşünceler, bir estetik duygu­sunun yaratılmasında yardımcı olurlar. Bu estetik duygusunun yaratılması ve hayatımıza zarafet ve güzellik katmak, uzun bir süre alır. Ne pahalı elbiseler çirkinliğimizi örtmeye muktedirdir­ler, ne de modaya uygun giysiler bizi güzelleştirecek güçtedirler. Dış unsurlar üzerinde odaklanmak yerine, içsel güzelliğimizi ge­liştirmeyi ve ifade etmeyi öğrenmeliyiz. Bu içsel güzellik, herke­sin görebileceği şekilde parlayacaktır.
Dünya hayatının terk edilmesi, ateşten bir yol olup, ancak dünyasal arzuları sönmüş olanlarca izlenmelidir. Bir an içinde birçok öğrenci dünyasal kazanç ve kayıplar karşısında hayal kırıklığına uğrayabilir ve duygusal bakımdan rahatsız olabilir ve bunun sonucunda da dünyadan el etek çekmeyi düşünebilir. Bu tür öğrenciler, çok hoş olan bazı şartları bulsalar dahi, gittikleri her yere içlerindeki dengesiz dünyayı da taşırlar. Hayal kırıklık­ları, açgözlülük, ihtiras, nefret, öfke ve kıskançlık, spiritüel disip­lin olmaksızın terk edilemez. Hayal kırıklığı ve tatminsizlik için­deki bir can, dünya hayatını terk etme yolunu izlemeye uygun değildir. Bir mağarada oturarak, dünya zevklerini düşünmek, sefalettir. Üstadım, hayal kırıklıklarıyla dolu olmayan normal bir çocukluk dönemi geçirmemi istemişti. O yıllarda en iyi arabaları satın alır ve yılda iki kez değiştirirdim.
Hindistan'daki herhangi bir prensten daha iyi yaşardım. Akrabalarım ile dostlarımdan ço­ğu, hatta emniyet görevlileri, bu kadar lüks içinde yaşayacak pa­rayı nereden bulduğumu merak ederlerdi. Bu işin sırrı, üstadı­mın, ihtiyacım olan her şeyi bana vermesindeydi. Kendisi hiç bir şeyi alıkoymaz veya kullanmazdı. Dünya nimetlerinin değerini idrak ettiğim zaman sükunete erdim ve gereğince meditasyon yapmamda yardımcı olan o zi­hin huzurunu edindim. Gizil haldeki ihtiras, faal haldeki bir yaşantı sırasında değil de, meditasyon sırasında daha çok ortaya çıkacağı için çok tehlikelidir. Dünya kazançlarına duyulan arzu, aydınlanma arzusunun yerine getirilmesinde engeller oluşturur. Üstadım, bir defasında, "Hadi, Ganj kıyısına gidelim. Sana bir ders vermem gerekiyor" demişti.

           — Ne için?
           — Neden Himalayalar'da yaşıyorsun?
           — Spiritüel uygulamalar yapmak için.
           — Neden spiritüel uygulamalar yapmak istiyorsun?
           — Aydınlanmak ve kemale ermek için. 


Bunun üzerine, üstadım bana şu cevabı verdi: "Peki o hal­de neden dünyasal şeyleri arzuluyorsun; neden dünyaya ihtiyaç duyuyorsun? Dünyadan el etek çekmiş olmana ve bir mağarada yaşamana rağmen, gene de dünyayı düşünüyor olman, tatmin edilmesi gereken gizil bir arzun olduğu anlamına gelir. Bu, kendi üzerinde disiplin uygulaman dışında başka hiçbir şeyle iyileştiri­lemeyecek olan bir baş ağrısıdır. Kişisel disiplin, kişisel eğitime yol açar ve o da doğrudan deneyimi sağlar. Doğrudan deneyim sayesinde de idrakini genişletirsin. Bu genişleyiş, hayatın ama­cıdır." Dünyanın cezbedici baştan çıkarıcı unsurlarının çok güç­lü oldukları bir gerçektir ama aydınlanmaya duyulan yakıcı bir arzu da yüksek gayeye yönelik bir şahsın yolundan sapmasına izin vermez.
Swama Rama, Himalaya Yogileri - 1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder