Bu dünya
senin dünyan. Ve bu hayat senin hayatın. Önce çöz zincirlerini, bağladığın
kendini... Sonra koş özgürce çimlerde. Ayakların yere değsin önce. Çimen ve
toprak kokusu çalınsın burnuna. Ve bir ağaç gibi kök sal bu hayata. Kendini
özgürce hayatın içine bırak. Ama kök saldığım toprağı da anla...
Bir ağaç
gibi sabırlı olmayı öğren. Aynı noktada yıllarca sessizce kalır çünkü onlar.
Toprağa saldıkları kökleri ve gökyüzüne uzanan dallarıyla dimdik dengededir
her zaman ağaçlar. Dallarında kuşları misafir eder, mevsimler geçirir, direnmezler
hiçbir şeye; çünkü bilirler ki bir gün elbet bahar gelir. Dimdik duran sabırlı
bir savaşçıdırlar ama aynı zamanda da her doğa koşuluna teslim olur ağaçlar. O
teslimiyette, sadece sürece odaklıdırlar. Yoldan geçene, dallarındaki göçmen
kuşlara, gövdelerini gıdıklayan karıncaya, kara kışlara, rüzgâra, güneşe ve
aya...
Ve sen de
ağaç gibi ol şimdi. Dimdik... Köklerini sal hayata. Gövdenden yukarılara
uzanmaya çalışan kollarını hisset. Hayallerine ve güneşe doğru uzan hadi.
Besle sen de kendini, köklerinden aldığın güç ile gökyüzüne... Sonsuzluğa
uzanırcasına gerin... Gökyüzü bak açmış kollarını, seni kucaklıyor. Güneşi
selamlamayı da unutma. O büyüten, yaşatan, ısıtan ve var edeni. Bak, hem güneş
de çok seviyor seni! Denizlere koş sonra, bir tek kıyısından anlayabildiğimiz
denizlere... Ayağını korkmadan suya değdir. Önce soğuk gelir su, titretir
seni; sonra ısıtır, ona teslim olduğunda savaş bitmiştir çünkü. Haydi, şimdi
suya bırak kendini. Suya uzan. Altında maviden bir çarşaf, bulutları yorgan,
dalgaları da ninni say.
Anla suyu,
dinle sana anlattığını. Konuşma, sadece dinle. Bazen uysallığını anlatır o
sana, bazen hayatındaki dalgalanışları, koyu karanlıklarını, fırtınaları,
aşkı, kavuşmayı ve mavi umutları. Her damlasıyla hareket eder o, dalgalarıyla
tutunmaz asla kumsala. Vursa da bazen öfkeyle kıyılara, mutlaka okşar
sularıyla kıyıların ruhunu da. Her taşın altından üstünden geçerek özrünü
diler, çekilir köşesine, her kum tanesini de sevgiyle okşar damla damla. Bazen
zordur deniz, bazen zorlar insanı ama mutlaka vardır her denizin sakin bir
limanı ve bilir misin ki gözyaşlarımıza benzer aynı tadı.
Keşfet
denizi, kulaç at sonra. Her kulaç ile önünden geçen su, arkanda birleşir nasıl
olsa. Deniz bütündür hayat gibi, asla bölünmez parçalara. Kulaçlar yol olur,
ilerlemende rüzgâr yardım eder sana. Korkma! Bir denizanası geçer altından, bir
balık minik minik ısırır belki seni ve belki ileride çok daha büyükleri olsa
da denizin altında. Sen yüzmeye devam et. Deniz seni korur, gözetir ve
hatırlatır sana, hayatının ilk evresini anne karnında...
Sonra
nefesini tut. Biraz derine dal. Her güzelliğin karşısında tuttuğun gibi hani
nefesini... Balık ol, yunus ol, dön kendi etrafında. Kum çıkar derinlerinden.
Derinlerini anla. Ve çocukluğumuzda yaptığımız gibi, derine her dalışımızda,
ayağımızı kuma değdirdiğimizde yukarıya çıkabileceğini hatırla. Su mutlaka
kaldırır seni hiç unutma!
Sonra
dağlara tırman. Bacakların yorgun düşse de, her nefes nefese kalışta daha
ilerilere gitmek için sadece nefesinden al gücünü. Dağlar zorludur. Her
düştüğünde canın acıyabilir. Ama bu, durdurmasın seni sakın. Ne kadar yükseğe
tırmanmak için güç bulursan, bil ki; o kadar kendine yaklaşmaktasın. Dağ,
bilgedir. Heybetlidir ve saklamaz hiçbir şeyi, paylaşır. Ona küsen fare midir,
tavşan mıdır bilmez; mağrurdur, ikisini de yaşatır. Adımlarını büyük at,
yorulma. Varmak için değil, yol için yürü. Ve manzarayı da kaçırma. Daha
yukarıdan manzara bir öncekinden daha güzel olsa da, yol ancak yolcu tadını
çıkarabilirse güzeldir ve her zaman çıkılacak daha yüksek bir zirve vardır,
yanılma: O dağ senin! Zirveler de... Yol da senin. Ben, sadece şu taraftan
kendi yoluma giderken sana rastlayan bir yolcuyum. Tırmanışın çok mu zor geçiyor,
manzaralar mı güzel yoksa? Hangisini anlatırsın bana? O ağaç da sensin.
Dallarında yuva kurmuş kuşlar. Farkında mısın? Yavrular yakında yumurtadan
çıkar. Anneleri yemek aramaya gittiğinde iyi bak minik yavrulara. Sırtında
dolaşan karıncalara da ses çıkarma. O deniz de sensin. O kumsal da... İster
ayağını değdirmeye kork, ister dalmaya... Derinlerinde ne var, bilme veya...
Hayal kurabileceğin mavi bir ufkun olduktan sonra...
Hepimiz
ormandaki ağaçlarız aslında, denizdeki birer damlayız ve kendi yolumuzda bazen
yolları kesişen yolcularız. İster ağaç ol, ister deniz, ister yol... Ama şimdi
gülümse kocaman. Yüzüne yayılsın o tebessüm. Güneşe selam ver böylece. O
hepimizin içini ısıtırken gülümsüyor, hayatımızı ve yolumuzu aydınlatıyor bugün
de yarın da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder