25 Şubat 2014 Salı

Kendine Yaklaşmak İçin Uzaklara Göç Et



Bu dünya senin dünyan. Ve bu hayat senin hayatın. Önce çöz zincirlerini, bağladığın kendini... Sonra koş öz­gürce çimlerde. Ayakların yere değsin önce. Çimen ve toprak kokusu çalınsın burnuna. Ve bir ağaç gibi kök sal bu ha­yata. Kendini özgürce hayatın içine bı­rak. Ama kök saldığım toprağı da anla...
Bir ağaç gibi sabırlı olmayı öğren. Ay­nı noktada yıllarca sessizce kalır çünkü onlar. Toprağa saldıkları kökleri ve gök­yüzüne uzanan dallarıyla dimdik denge­dedir her zaman ağaçlar. Dallarında kuş­ları misafir eder, mevsimler geçirir, diren­mezler hiçbir şeye; çünkü bilirler ki bir gün elbet bahar gelir. Dimdik duran sa­bırlı bir savaşçıdırlar ama aynı zamanda da her doğa koşuluna teslim olur ağaçlar. O teslimiyette, sadece sürece odaklıdırlar. Yoldan geçene, dallarındaki göçmen kuş­lara, gövdelerini gıdıklayan karıncaya, ka­ra kışlara, rüzgâra, güneşe ve aya...
Ve sen de ağaç gibi ol şimdi. Dim­dik... Köklerini sal hayata. Göv­denden yukarılara uzanmaya çalışan kollarını hisset. Ha­yallerine ve güneşe doğru uzan hadi. Besle sen de kendini, köklerinden al­dığın güç ile gökyüzüne... Sonsuzluğa uzanırcasına gerin... Gökyüzü bak aç­mış kollarını, seni kucaklıyor. Güneşi selamlamayı da unutma. O büyüten, yaşatan, ısı­tan ve var edeni. Bak, hem güneş de çok seviyor seni! Denizlere koş sonra, bir tek kıyısından anlayabildiğimiz denizle­re... Ayağını korkmadan suya değdir. Önce soğuk gelir su, titretir seni; sonra ısıtır, ona teslim olduğunda savaş bitmiştir çün­kü. Haydi, şimdi suya bırak kendini. Suya uzan. Altında maviden bir çarşaf, bulutları yorgan, dalgaları da ninni say.
Anla suyu, dinle sana anlattığını. Konuşma, sadece dinle. Bazen uysallı­ğını anlatır o sana, bazen hayatındaki dal­galanışları, koyu karanlıklarını, fırtınaları, aşkı, kavuşmayı ve mavi umutları. Her damlasıyla hareket eder o, dalgalarıyla tu­tunmaz asla kumsala. Vursa da bazen öf­keyle kıyılara, mutlaka okşar sularıyla kı­yıların ruhunu da. Her taşın altından üstünden geçerek özrünü diler, çekilir köşe­sine, her kum tanesini de sevgiyle okşar damla damla. Bazen zordur deniz, bazen zorlar insanı ama mutlaka vardır her de­nizin sakin bir limanı ve bilir misin ki gözyaşlarımıza benzer aynı tadı.
Keşfet denizi, kulaç at sonra. Her kulaç ile önünden geçen su, arkanda birleşir nasıl olsa. Deniz bütündür hayat gibi, as­la bölünmez parçalara. Kulaçlar yol olur, ilerlemende rüzgâr yardım eder sana. Korkma! Bir denizanası geçer altından, bir balık minik minik ısırır belki seni ve belki ileride çok daha büyükle­ri olsa da denizin altında. Sen yüzmeye devam et. Deniz seni korur, gözetir ve hatırlatır sana, hayatının ilk evresini anne kar­nında...
Sonra nefesini tut. Biraz derine dal. Her gü­zelliğin karşısında tuttuğun gibi hani nefesini... Balık ol, yunus ol, dön kendi etrafında. Kum çıkar derinlerin­den. Derinlerini anla. Ve çocukluğumuz­da yaptığımız gibi, derine her dalışımız­da, ayağımızı kuma değdirdiğimizde yu­karıya çıkabileceğini hatırla. Su mutlaka kaldırır seni hiç unutma!
Sonra dağlara tırman. Bacakların yor­gun düşse de, her nefes nefese kalışta daha ilerilere gitmek için sadece nefesin­den al gücünü. Dağlar zorludur. Her düştüğünde canın acıyabilir. Ama bu, durdurmasın seni sakın. Ne kadar yükseğe tırmanmak için güç bulursan, bil ki; o kadar kendine yaklaşmaktasın. Dağ, bilgedir. Heybetlidir ve saklamaz hiçbir şeyi, paylaşır. Ona küsen fare midir, tavşan mıdır bilmez; mağrurdur, ikisini de yaşatır. Adımlarını büyük at, yorulma. Varmak için değil, yol için yürü. Ve man­zarayı da kaçırma. Daha yukarıdan man­zara bir öncekinden daha güzel olsa da, yol ancak yolcu tadını çıkarabilirse güzel­dir ve her zaman çıkılacak daha yüksek bir zirve vardır, yanılma: O dağ senin! Zirveler de... Yol da senin. Ben, sadece şu taraftan kendi yoluma giderken sana rast­layan bir yolcuyum. Tırmanışın çok mu zor geçiyor, manzaralar mı güzel yoksa? Hangisini anlatırsın bana? O ağaç da sen­sin. Dallarında yuva kurmuş kuşlar. Far­kında mısın? Yavrular yakında yumurta­dan çıkar. Anneleri yemek aramaya gitti­ğinde iyi bak minik yavrulara. Sırtında dolaşan karıncalara da ses çıkarma. O deniz de sensin. O kumsal da... İster ayağını değdirmeye kork, ister dalmaya... Derinlerinde ne var, bilme veya... Hayal kurabileceğin mavi bir ufkun olduktan sonra...
Hepimiz ormandaki ağaçlarız aslında, denizdeki birer damlayız ve kendi yolu­muzda bazen yolları kesişen yolcularız. İster ağaç ol, ister deniz, ister yol... Ama şimdi gülümse kocaman. Yüzüne yayıl­sın o tebessüm. Güneşe selam ver böylece. O hepimizin içini ısıtırken gülümsüyor, hayatımızı ve yolumuzu aydınlatıyor bugün de yarın da...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder