İnsan
bilmiyorsa ne istediğini hem seni ziyan eder hem de kendini. Dibini görmediğin
suya dalmadığın gibi sonunu bilmediğin sevgiye teslim etme kendini.
 İnsan, arzularının pusulasını yitirdiğinde, yalnızca kendi yönünü değil, ona eşlik edenlerin de rotasını şaşırtır. Ne istediğini bilmeyen bir ruh, kararsızlığın girdabında savrulurken, karşısındakini de belirsizliğin kıyısına sürükler. Bu hâl, ne bir yolculuktur ne de bir durak; yalnızca zamanın ve duyguların hoyratça tüketildiği bir bekleyiştir. Zira niyetin berrak olmadığı yerde, eylem bulanıklaşır; ve bulanık bir eylem, en saf sevgiyi bile zehirleyebilir.
Sevgi, bir teslimiyet biçimidir; ama bu teslimiyet, kör bir atlayış değil, bilinçli bir seçiş olmalıdır. Dibini görmediğin suya dalmak, cesaret değil, gaflettir. Aynı şekilde, sonunu bilmediğin bir sevgiye kendini bırakmak, romantik bir ideal değil, ruhsal bir intihardır. Sevgi, yalnızca hissin değil, aklın da iştirakiyle anlam kazanır. Aksi hâlde, duyguların en yücesi bile, yönsüz bir akıntıya dönüşür; ve o akıntı, hem seveni hem de sevileni sürükleyip götürür.
İnsanın ne istediğini bilmesi, varoluşunun en temel sorumluluğudur. Bu bilgi, yalnızca bireyin kendisine değil, onunla temas eden her ruha karşı da bir borçtur. Zira bir ilişkide belirsizlik, yalnızca duygusal bir boşluk yaratmaz; aynı zamanda güvenin, saygının ve sadakatin de altını oyar. Sevgi, bir inşa sürecidir; ama bu inşa, sağlam temeller ister. Ne istediğini bilmeyen bir kalp, bu temeli atamaz; ve atamadığı her temel, bir başka kalbin yıkımına sebep olur.
Sonuç olarak, sevgiye teslim olmak, bir seçimdir; ama bu seçim, bilinçle yapılmadığında, bir teslimiyet değil, bir tükeniştir. İnsan, önce kendi içindeki arzuyu tanımalı, sonra o arzunun peşinden gitmelidir. Aksi hâlde, ne kendi yolunu bulabilir ne de başkasına yol olabilir. Ve en nihayetinde, sevgi, bir yön tayinidir—karanlıkta değil, içsel bir aydınlıkta gerçekleşmelidir.
Sevgi, bir teslimiyet biçimidir; ama bu teslimiyet, kör bir atlayış değil, bilinçli bir seçiş olmalıdır. Dibini görmediğin suya dalmak, cesaret değil, gaflettir. Aynı şekilde, sonunu bilmediğin bir sevgiye kendini bırakmak, romantik bir ideal değil, ruhsal bir intihardır. Sevgi, yalnızca hissin değil, aklın da iştirakiyle anlam kazanır. Aksi hâlde, duyguların en yücesi bile, yönsüz bir akıntıya dönüşür; ve o akıntı, hem seveni hem de sevileni sürükleyip götürür.
İnsanın ne istediğini bilmesi, varoluşunun en temel sorumluluğudur. Bu bilgi, yalnızca bireyin kendisine değil, onunla temas eden her ruha karşı da bir borçtur. Zira bir ilişkide belirsizlik, yalnızca duygusal bir boşluk yaratmaz; aynı zamanda güvenin, saygının ve sadakatin de altını oyar. Sevgi, bir inşa sürecidir; ama bu inşa, sağlam temeller ister. Ne istediğini bilmeyen bir kalp, bu temeli atamaz; ve atamadığı her temel, bir başka kalbin yıkımına sebep olur.
Sonuç olarak, sevgiye teslim olmak, bir seçimdir; ama bu seçim, bilinçle yapılmadığında, bir teslimiyet değil, bir tükeniştir. İnsan, önce kendi içindeki arzuyu tanımalı, sonra o arzunun peşinden gitmelidir. Aksi hâlde, ne kendi yolunu bulabilir ne de başkasına yol olabilir. Ve en nihayetinde, sevgi, bir yön tayinidir—karanlıkta değil, içsel bir aydınlıkta gerçekleşmelidir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder