19 Aralık 2014 Cuma

bağışıklık sistemi

Bağışıklık sistemi, insan bedeninin en sofistike savunma mekanizmasıdır; dış dünyadan gelen tehditleri tanıyan, ayırt eden ve yok eden bir biyolojik zekâ örneğidir. Bu sistem, yalnızca mikroplarla savaşmakla kalmaz; aynı zamanda bedenin kendi iç düzenini korur, hücresel bütünlüğü gözetir ve yaşamın sürekliliğini sağlar. Virüslerden bakterilere, mantarlardan parazitlere kadar her türlü patojene karşı bir tür içsel ordu gibi çalışır.

Bağışıklık sistemi iki ana koldan oluşur: doğuştan gelen (doğal) bağışıklık ve edinilmiş (adaptif) bağışıklık. Doğuştan gelen bağışıklık, hızlı ve genel bir yanıt verir; cilt, mukozalar, mide asidi gibi fiziksel bariyerlerle başlar. Bu sistem, patojenleri tanımadan önce bile onları engellemeye çalışır. Edinilmiş bağışıklık ise daha özelleşmiş ve hafızalıdır; bir patojeni tanıdıktan sonra ona özgü antikorlar üretir ve gelecekteki saldırılara karşı daha etkili bir savunma geliştirir⁽¹⁾⁽²⁾.

Bu sistemin temel aktörleri arasında lenfositler (B ve T hücreleri), makrofajlar, nötrofiller, dalak, lenf düğümleri, kemik iliği ve timüs bezi yer alır. Her biri farklı görevler üstlenir: bazıları istilacıları doğrudan yok ederken, bazıları onları tanır ve diğer hücreleri uyarır. Özellikle T hücreleri, virüs bulaşmış hücreleri yok etme konusunda kritik rol oynar. B hücreleri ise antikor üretimiyle tanınır; bu antikorlar, patojenleri etkisiz hale getirir ve bağışıklık belleğini oluşturur⁽³⁾.

Bağışıklık sisteminin gücü, yalnızca genetik mirasla değil, yaşam tarzıyla da şekillenir. Dengeli beslenme, düzenli uyku, stres yönetimi, fiziksel aktivite ve yeterli vitamin alımı (özellikle C ve D vitaminleri) bu sistemi destekler. Aynı zamanda probiyotikler ve antioksidanlar açısından zengin gıdalar, bağırsak florasını koruyarak bağışıklığın temelini güçlendirir⁽¹⁾. Çünkü bağışıklık, yalnızca bir biyolojik sistem değil; aynı zamanda yaşamın bütünlüğünü koruyan bir denge sanatıdır.


Soğuk Algınlığı ve Gribi Durdurmanın Yolları
Soğuk algınlığının size yaklaştığını hisseder hissetmez hemen kendinize bir C vitamini kürü uygulamaya başlayın. Altı gramlık bir C vitamini tabletini taze sıkılmış meyve suyu veya bol suyla alın.
C vitaminine ek olarak A, E ve selenyumla bakır içeren besinlerden bol bol tüketin.
Bol bol taze sebze ve meyve tüketin. Turunçgiller, havuç, yeşilbiber ve pancarda sizi bu mikroplara karşı koruyacak A ve C vitamini fazlasıyla bulunmakta.
Bu dönemlerde fazlasıyla yağ yapan et, yumurta ile süt ve süt ürünlerinden uzak durun.
Alkol, sigara, çay ve kahveden bu dönemlerde elinizden geldiğince uzak durun. Bunun yerine bol bol su için veya bitkisel çaylardan tüketin.
Elinizden geldiğince stresten ve stres aratan ortamlardan uzak durun. Bol bol uyuyun ve yatarak dinlenin.
Soğuk algınlığına yakalandığınız zaman kendinize her zamankinden çok daha fazla dikkat etmelisiniz. Bol bol uyumalı, vücudu dinlendirmeli, bolca su içerek vücutta biriken zararlı toksinlerin dışarı atımını kolaylaştırmalısınız. Bunun yanında çok iyi bir şekilde beslenmeli; enerji seviyenizi düşüren alkol, sigara ve stresten uzak durmaya çalışmanız da gerekiyor. Bu arada C vitamini desteği şart. Çünkü soğuk algınlığı ve griple mücadelede C vitamini fazlasıyla etkin bir rol oynamakta. Bunun için de C vitamini bakımından zengin olan besinlerden tüketmelisiniz. Örneğin kivi, sarımsak, karpuz ve mantar vücudunuzu bu mikroplara karşı koruyacaktır.
A Vitamini: Hücreleri güçlendirerek bağışıklık sisteminin canlanmasını ve kusursuz çalışmasını sağlar.
Anti-oksidantlar: A, E, C vitaminleriyle, beta-karoten, bakır, selenyum gibi mineralleri de kapsayan bu grup, vücutta biriken toksinlerin kolayca vücuttan atılmasını sağlar. Bunlar ise en çok sebze ve meyvelerde bulunur.
Beta Karoten: Enfeksiyonlarla mücadelede en etkin rolü oynayan grup. Taze sebzelerde bol miktarda bulunmakta.
C Vitamini: Özellikle soğuk algınlığı ve gripte etkin bir rol oynayan önemli bir vitamin. En çok kivide bulunduğu söylenen C vitamini için doktorlar aynı zamanda şöyle bir uyarıda da bulunuyorlar: C vitaminin fazlası ishale yol açar.
E Vitamini: Özellikle fındık, tohumlarla buğday ve buğdaydan elde edilen besin maddelerinde bolca bulunan bir anti-oksidant.
Sarımsak: Hem anti-oksidant hem de anti-bakteriyel bir mucize. Özellikle mikroplarla savaşta çok etkin bir rol oynamakta.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder