26 Temmuz 2015 Pazar

mutton kuşları


Beden, ruh ve zihin arasında mükemmel bir işleyiş kurma ilkesine dayanan enerji tıbbın öncülerinden Donna Eden’in tanık olduğu bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Tazmanya’daki bütün Mutton kuşları, şafak vaktinde Antarktika kıtasına doğru uçuşa geçiyorlarmış. Aradaki mesafe o kadar büyükmüş ki, bu kuşların hiç mola vermeden uçmaları imkansızmış. Oysa koca okyanusta yol kat ederken dinlenebilecekleri bir kaya parçası bile yokmuş. Bu nedenle, yolculuklarının bir noktasında, içlerindeki seyir sistemi onlara, varış noktalarının çok uzak olduğu sinyalini verdiği için, karanlık bastığında toplu olarak geri dönüp, yorgunluktan tükeniş bir halde havalandıkları plaja konuyorlarmış. Orada geceleyip ertesi sabah aynı imkansız yolculuğa yeniden çıkıyorlarmış ve bu hayatları boyunca böyle devam ediyormuş. Niye böyle yaptıklarının açıklaması ise şöyle: Kuşların talihsiz seferlerinin nedeni, artık eski yerinde olmayan esas yuvalarına, vatanlarına dönme çabasıymış.

Yüzyıllar önce belli ki, Tazmanya ve Antarktika arasındaki mesafe kısa olduğu içine onlar bunu başarabiliyorlardı. Oysa kıtaların büyük yer değiştirme hareketleri sonucunda, mesafe açılmıştı. Kuşlar ise böyle bilgiyle donatılmamışlardır. Onlara bunu öğretmek için eğitim vermeye de imkan yoktu. Ya da bazı hayvan türleri gibi refleksler sonucu bunu fark edemeyecekler ve yaptıkları uzun ve imkansız yolculuk hep sürüp gidecekti. Bu öyküden çıkarabileceğimiz sonuçlar var. Demek ki doğuştan gelen birtakım genetik alışkanlıklar değiştirilmedikçe, eğitim-öğretimle aşılmadıkça, deneyimler paylaşılmadıkça hayatımız ve sağlımızı etkileyen olumsuz koşulları ortadan kaldırmak mümkün değil. İnsanoğlunun en büyük avantajlarından biri de zaten bunu yapabilme yetisi. Yanlışlarda ısrar etmemek, bizi başarısızlığa sürükleyen tutum ve davranışlarımızı değiştirmek gerekiyor. Bile bile, göz göre göre, yakındığınız hayata, elinizi kolunuzu kıpırdatmadan, ama hep yakınarak devam etmeniz, sizi Mutton kuşlarında değil de neye benzetir ki? İnsanın müdahale edemediği, değiştiremediği olaylar ve oluşumlara kader diyoruz. Ama müdahale edebileceği halde kendine acımayı sürdürmenin adına ne diyeceğimizi, siz söyleyin. Hayat denen oyuna girdiniz. Oyunun kuralları belli. Sizin görev bölgeniz de belli. İster oturur, seyirci kalırsınız. İster oyuna katılır, elinizden geleni yapar, bu arada maddi ve manevi puanlar toplarsınız.

Sorunlar hep olacak. Önemli olan bunları çözme iştahınız. Sorunları gözünüzü kapayarak değil üzerine giderek yok edin. İhtiyaç duyacağınız enerji ise içinizde. Yaşama isteğinizde. İsteğinizi artırın ki enerjiniz, enerjinizi arttırın ki isteğiniz artsın. Mutton kuşları gibi yaşamayın, şu yaşlı ama hâlâ enerjik dünyada.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder