Beden, ruh ve zihin arasında mükemmel bir işleyiş kurma ilkesine dayanan
enerji tıbbın öncülerinden Donna Eden’in tanık olduğu bir olayı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Tazmanya’daki bütün Mutton kuşları, şafak vaktinde
Antarktika kıtasına doğru uçuşa geçiyorlarmış. Aradaki mesafe o kadar büyükmüş
ki, bu kuşların hiç mola vermeden uçmaları imkansızmış. Oysa koca okyanusta yol
kat ederken dinlenebilecekleri bir kaya parçası bile yokmuş. Bu nedenle,
yolculuklarının bir noktasında, içlerindeki seyir sistemi onlara, varış
noktalarının çok uzak olduğu sinyalini verdiği için, karanlık bastığında toplu
olarak geri dönüp, yorgunluktan tükeniş bir halde havalandıkları plaja
konuyorlarmış. Orada geceleyip ertesi sabah aynı imkansız yolculuğa yeniden
çıkıyorlarmış ve bu hayatları boyunca böyle devam ediyormuş. Niye böyle
yaptıklarının açıklaması ise şöyle: Kuşların talihsiz seferlerinin nedeni,
artık eski yerinde olmayan esas yuvalarına, vatanlarına dönme çabasıymış.
Yüzyıllar önce belli ki, Tazmanya ve Antarktika arasındaki mesafe kısa
olduğu içine onlar bunu başarabiliyorlardı. Oysa kıtaların büyük yer değiştirme
hareketleri sonucunda, mesafe açılmıştı. Kuşlar ise böyle bilgiyle
donatılmamışlardır. Onlara bunu öğretmek için eğitim vermeye de imkan yoktu. Ya
da bazı hayvan türleri gibi refleksler sonucu bunu fark edemeyecekler ve
yaptıkları uzun ve imkansız yolculuk hep sürüp gidecekti. Bu öyküden
çıkarabileceğimiz sonuçlar var. Demek ki doğuştan gelen birtakım genetik
alışkanlıklar değiştirilmedikçe, eğitim-öğretimle aşılmadıkça, deneyimler
paylaşılmadıkça hayatımız ve sağlımızı etkileyen olumsuz koşulları ortadan
kaldırmak mümkün değil. İnsanoğlunun en büyük avantajlarından biri de zaten
bunu yapabilme yetisi. Yanlışlarda ısrar etmemek, bizi başarısızlığa sürükleyen
tutum ve davranışlarımızı değiştirmek gerekiyor. Bile bile, göz göre göre,
yakındığınız hayata, elinizi kolunuzu kıpırdatmadan, ama hep yakınarak devam
etmeniz, sizi Mutton kuşlarında değil de neye benzetir ki? İnsanın müdahale
edemediği, değiştiremediği olaylar ve oluşumlara kader diyoruz. Ama müdahale
edebileceği halde kendine acımayı sürdürmenin adına ne diyeceğimizi, siz
söyleyin. Hayat denen oyuna girdiniz. Oyunun kuralları belli. Sizin görev
bölgeniz de belli. İster oturur, seyirci kalırsınız. İster oyuna katılır,
elinizden geleni yapar, bu arada maddi ve manevi puanlar toplarsınız.
Sorunlar hep olacak. Önemli olan bunları çözme iştahınız. Sorunları
gözünüzü kapayarak değil üzerine giderek yok edin. İhtiyaç duyacağınız enerji
ise içinizde. Yaşama isteğinizde. İsteğinizi artırın ki enerjiniz, enerjinizi
arttırın ki isteğiniz artsın. Mutton kuşları gibi yaşamayın, şu yaşlı ama hâlâ
enerjik dünyada.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder