10 Nisan 2014 Perşembe

zen usulü kutlama



Yaşam kutlanacak, zevk alınacak bir andır. Yaşamı kutla ve eğlen ki mabede girebilesin. 
 
Mabet (yani bilgelik) asık suratlılar için değildir. Asla onlar içinde olmadı. Hayata bir bak! Keder nerede? Hiç depresyonda olan bir ağaç gördün mü? Bir kuşun endişesini hissettin mi? 
 
Nevrotik bir hayvana rastladın mı? Hayır, yaşam böyle değildir. Sadece insanoğlu bir yerlerde bir hata yaptı. Kendini her şeyden daha akıllı sandı. Kurnazlığın senin hastalığındır. Fazla akıllı olma. Uçlara uzanma. Arada bir dur! 
 
En iyi karışım biraz akılsızlık, biraz da bilgeliktir. Bu iki karışımın seni Buda yapacağını unutma. 
 
Özel bir günü ya da güneşli, bulutsuz bir anı beklemek gereksiz. Gerçek kutlama, içten gelen derin bir sevinçtir. Özel bir günde özel bir eğlenceyi planlamayı unut. Bırak saçların dalgalansın rüzgârda. Çıkar ayakkabılarını ve başla su birikintilerinde zıplamaya. Eğlence aslında her an etrafında. 
 
 Zen usulü kutlama, gösterişten arınmış bir varoluşun sessiz onayıdır; ne alkışa ihtiyaç duyar ne de kalabalığın tanıklığına. Bu kutlama biçimi, dışsal bir coşkunun değil, içsel bir farkındalığın ifadesidir. Zen’in özünde olduğu gibi, kutlama da burada bir eylem değil, bir hâl olarak belirir. Bir çay demlemek, bir taşın yüzeyine dokunmak, bir yaprağın düşüşünü izlemek—bunlar, Zen’in kutlama biçimleridir; çünkü gerçek sevinç, olayda değil, olayın farkındalığında saklıdır.

Bu kutlama, zamanın çizgisel akışına değil, anın derinliğine yaslanır. Doğum günü, yılbaşı ya da başarı gibi belirlenmiş anlar değil; sıradan bir sabahın sessizliği, bir rüzgârın yön değiştirişi ya da bir suyun yüzeyindeki kırılma kutlamaya değer bulunur. Zen, kutlamayı bir sonuç değil, bir başlangıç olarak görür. Çünkü her an, fark edilirse kutsaldır; ve kutsal olan, kutlamaya layıktır. Bu anlayışta, sevinç bir tepki değil, bir tanıklıktır.

Zen usulü kutlama, nesnelerle değil, boşlukla kurulur. Masa süslenmez, müzik çalmaz, davetiyeler gönderilmez. Bunun yerine, bir taşın yanında oturulur, bir nefesin ritmi dinlenir, bir sessizlik paylaşılır. Kutlama, burada bir topluluk değil, bir yalnızlık biçimidir; çünkü Zen, insanın kendiyle kurduğu en sade ve en derin ilişkiyi kutlar. Bu ilişki, ne söze ihtiyaç duyar ne de onaya; yalnızca varlığın kendisiyle temas hâlinde olmayı yeterli bulur.

Ve nihayet, Zen usulü kutlama sona erdiğinde, geriye ne iz kalır ne de hatıra. Çünkü bu kutlama, geçmişe değil, şimdiye aittir; ve şimdi, iz bırakmaz, yalnızca olur. Bu oluş, bir anı değil, bir hakikattir. Zen, kutlamayı bir zirve değil, bir düzlem olarak görür; çünkü en sade olan, en derin olanla örtüşür. Ve insan, bu kutlama biçiminde, neyi kutladığını değil, nasıl kutladığını fark ettiğinde, kutlamanın kendisi olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder