6 Şubat 2025 Perşembe

Eğer içindeki ışık karanlıksa, o halde içindeki karanlık nedir?

 İçindeki ışık karanlıksa, o zaman karanlık yalnızca yokluk değil; bir varlık biçimidir. Işık, her zaman aydınlatmaz; bazen yanıltır, bazen göz kamaştırır, bazen hakikati örter. Ve insan, içindeki ışığı kutsarken onun neyle beslendiğini unutabilir. Eğer o ışık, korkudan, inkârdan, başkalarının doğrularından doğmuşsa, parıltısı yalnızca bir yanılsamadır. O hâlde içindeki karanlık, belki de en sahici olanıdır—çünkü o, örtmez; gösterir. Sessizce, ama dürüstçe.

Karanlık, çoğu zaman bir tehdit gibi sunulur; ama belki de insanın en derin hakikati orada saklıdır. Işığın gürültüsünden uzak, kalabalıkların alkışından arınmış bir yalnızlıkta… İçindeki karanlık, bastırılmış arzuların, susturulmuş soruların, ertelenmiş yüzleşmelerin evidir. Ve insan, ne zaman ki o karanlığa cesaretle bakar, işte o zaman kendini görmeye başlar. Çünkü ışık, gösterdiği kadar gizler; karanlık ise gizlediği kadar gösterir.

Eğer içindeki ışık karanlıksa, o zaman karanlık bir davettir. Yüzleşmeye, kabule, dönüşüme çağıran bir sessizliktir. İnsan, kendi içindeki karanlığı tanımadan aydınlanamaz. O karanlık, ne bir düşüş ne bir eksikliktir; bilakis, bir derinliktir. Ve derinlik, yalnızca karanlıkta hissedilir. Orada, insanın maskeleri düşer, sesler susar, zaman durur. Geriye kalan, yalnızca çıplak bir ruh ve onun hakikati olur.

Sonunda anlaşılır ki, içindeki ışık karanlıksa, içindeki karanlık bir ışıktır. Ama bu ışık, gözle değil, kalple görülür. O, parlamaz; ama ısıtır. Yanmaz; ama dönüştürür. Ve insan, ne zaman ki bu karanlığı reddetmekten vazgeçer, ne zaman ki onunla dost olur, işte o zaman gerçek ışık doğar. Çünkü hakikat, ne yalnızca ışıkta ne yalnızca karanlıkta saklıdır—ikisi arasındaki ince çizgide, insanın kendiyle kurduğu sessiz bağda yaşar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder