Çayırlar doğanın saçlarıysa; ağaçlar, bunlara takılmış pembe tokalar gibi çiçeklenir baharda. Çiçeklenip çocuklaşır doğa… Bahar, çocukluğa çağrıdır. Komşu aşure getirdiğine göre kış bitti demektir. Geçen yazın kurutulmuş üzümüyle, kışın portakal kabuğu rendeleri buluştuysa, kış bitti, bahar geldi demektir. Buğday, nohut, fasulye, ceviz, tarçin… Geçmiş yaza, sonbahar ve kışa dair ne varsa, aşureye katılmış ve kış noktalanmıştır. Mutfaklar boşalmıştır: Kuru üzüm, kuru incir, kuru fasulye… Bütün “kuru”lara teşekkür edilmiştir, şimdi sıra “taze”lerde… Çiçekler, çağlalar, erikleri ve çilekler… Yeşilden kırmızıya, ekşiden tatlıya doğru bir yolculuk başlıyor.
 Bahar, zamanın en nazlı kıvrımıdır; doğa, kendi hafızasını yeniden yazarken insanın içindeki en eski sayfaları aralamaya başlar. Toprağın uyanışı, yalnızca çiçeklere değil, unutulmuş duygulara da seslenir. Ve insan, farkında olmadan çocukluğuna çağrılır—bir salıncağın gıcırtısına, bir çimenin kokusuna, bir kelebeğin izini sürmeye. Çünkü bahar, geçmişin değil; geçmişte kalan masumiyetin yankısıdır. Her tomurcuk, bir hatırayı fısıldar; her esinti, bir gülüşü geri getirir.
Çocukluk, baharın dilini en iyi bilen mevsimdir. O dil, ne kelimelerle konuşur ne mantıkla anlaşılır; yalnızca hissedilir. Bahar geldiğinde, insanın içindeki çocuk uyanır. O çocuk ki, zamanın yükünü bilmez; yalnızca anın büyüsüne inanır. Ve bahar, bu büyüyü yeniden sunar: gökyüzü biraz daha mavi, rüzgâr biraz daha oyunbaz, günler biraz daha uzun olur. İnsan, takvimlerin değil, içindeki mevsimlerin izinden yürür. Ve o iz, çocukluğun ayak sesleriyle doludur.
Bahar, insanı kendine döndürürken, onu en saf hâliyle buluşturur. Ne rol kalır ne maske; yalnızca çıplak bir ruh, geçmişin en temiz kıyısında durur. Çocukluk, baharın aynasında kendini yeniden görür. O aynada ne yaş alınır ne zaman geçer; yalnızca özlem parlar. Ve insan, o özlemin peşinden gitmek ister—bir ağacın altına oturmak, bir bulutu hayal etmek, bir çiçeğe isim vermek. Çünkü bahar, insanın kendini unuttuğu yerden seslenir: “Gel, yeniden başla.”
Sonunda anlaşılır ki, bahar yalnızca doğanın değil, insanın da yeniden doğuşudur. Ve bu doğuş, çocukluğun sessiz çağrısıyla başlar. Bahar, geçmişi değil; geçmişte kalan saf hâli hatırlatır. İnsan, o hâli özlerken, kendine yaklaşır. Çünkü çocukluk, insanın en sahici hâlidir. Ve bahar, o sahiciliği yeniden sunar—bir gülümsemenin ucunda, bir yağmur damlasının düşüşünde, bir kuşun kanadında. Bahar, çocukluğa çağrıdır; ve bu çağrı, her yıl yeniden yankılanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder