Orta kelimesinin “şahsiyetsiz” bir hali
vardır. Kaçamaktır orta. Kesinliğin riskini almaz üzerine. Ne iyidir ne kötü;
ne pişmiştir ne pişmemiştir; ne yaşamıştır ne yaşamamış; ne olmuştur ne
olmamıştır “orta” olma hali... Ne zengindir ne fakir; ne büyüktür ne küçük...
Risk almayan, iki arada bir derede hali vardır! Keyifsizdir. Neşesizdir.
Ağlayamaz bile. Durgundur. Sesini çıkaramaz. Akmaz... Zamanın daha yavaş
aktığı, renklerin daha donuk, seslerin daha kısık olduğu bir zaman dilimine
girmiş olduğunuz varsayılır. Sanki orada şimşekler çakmaz, yağmurlar boşalmaz,
günlük güneşlik değildir sanki orası... Huzursuz bir bulutun sardığı loş bir
dünya biçilir “orta” yaşlılara. Aslında en çok risk alınan, hayatların ters yüz
edildiği yıllardır bu orta yaşlar. Beraber yaşanılanın bırakılıp tanıdık
olmayanın peşine takılındığı fütursuz yaşlardır. Eldekiyle yetinmekten çok,
eldekini değiştirmeye cesaret edilen; kaybetmenin hiç de o kadar korkunç
olmadığının farkına varılıp kaybetmenin göze alındığı kahramanlık yaşlarıdır.
Kilometre göstergesinin kolaylıkla sıfırlandığı haylaz yaşlar... Artık sahneden
indiğinizi düşünenlere yeni bir çehreyle gülücük dağıttığınız eğlenceli
yaşlardır, “orta”lık atfedilerek sevimsizleştirilmek istenen bu yaşlar. Yılların
alışkanlıkları çamaşır suyuna batırılır; gençliğin heyecanları sandıktan
çıkarılır birer birer...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder