Erkekler için kadınları anlamak değil, kadınların hayata bakış şeklini
anlamak oldukça zordur. Onlar genel olarak hayatın zor yönleriyle
uğraştıklarını düşündükleri için kendilerini rahatlatıcı hemen her şeyi kolayca
anlamlandırabilir ve hayatlarının içine yerleştirebilirler. Oysa kendi
yaşamlarını ön planda tutarak hayata yaklaşınca kadınları anlamak konusunda birçok
önemli ayrıntıyı kaçırırlar. Aslında kadın ya da erkek fark etmez; insanlar
birbirlerini anlamaya çalışırken yapmaları gereken en önemli şey diğerinin
bakış açısını yakalamaktır. Eğer olaylara kendi dünyanızdan bakarsanız ve kendi
bakış açınızla yaklaşırsanız kimsenin isteklerini mantıklı bir boyutta
algılayabilmeniz ve anlamlandırabilmeniz mümkün değildir. Önce karşı taraf gibi
düşünüp, sonra anlamaya çalışırsak başkalarının hayata dair isteklerini daha
rahat algılayabiliriz. 
 Kadını anlamak, yalnızca bir cinsiyeti çözümlemek değil; insanın en derin, en karmaşık katmanlarına nüfuz etmeye çalışmaktır. Kadın, doğanın değil; zamanın biçimlendirdiği bir varlıktır. Onun varlığı, biyolojik bir gerçeklikten öte, kültürel, tarihsel ve duygusal bir çokluğun bileşimidir. Kadını anlamak isteyen, yalnızca gözlemlememeli; onun sessizliğini, onun direnişini, onun içsel ritmini duymalıdır. Çünkü kadın, çoğu zaman söylenmeyenle konuşur, görünmeyenle var olur.
Kadın, yalnızca bir birey değil; bir anlatıdır. Onun bedeni, toplumun yüklediği anlamlarla örülmüş; onun sesi, yüzyılların yankısıyla biçimlenmiştir. Kadını anlamak, bu anlatının katmanlarını sabırla çözmek demektir. Her davranış, bir geçmişin izini taşır; her suskunluk, bir tarihsel yükün yankısıdır. Kadın, kendini anlatmaz; çünkü çoğu zaman anlatmasına gerek kalmadan anlaşılması beklenir. Bu beklenti, onun en büyük yalnızlığıdır.
Kadını anlamak, onu tanımlamakla değil; onun tanımsızlığını kabul etmekle başlar. Çünkü kadın, sabit bir kimlik değil; akışkan bir varoluştur. Anne olabilir, âşık olabilir, yalnız olabilir, güçlü olabilir—ama hiçbir hâli, onun bütününü kapsamaz. Kadını anlamak isteyen, onun değişkenliğini tehdit değil; zenginlik olarak görmelidir. Zira kadın, sabitlenemez; çünkü o, zamanla birlikte evrilen bir varlıktır. Onu anlamak, bu evrime eşlik etmeyi göze almak demektir.
Ve nihayet, kadını anlamak bir sonuç değil; bir süreçtir. Bu süreç, yalnızca bilgiyle değil; sezgiyle, duyarlılıkla ve içsel açıklıkla yürütülür. Kadın, anlaşılmak için değil; hissedilmek için vardır. Onun varlığı, bir çözümlemeye değil; bir tanıklığa ihtiyaç duyar. Kadını anlamak isteyen, onunla konuşmamalı; onunla susmalıdır. Çünkü bazı varlıklar, kelimelerle değil; sessizlikle anlaşılır. Kadın, bu sessizliğin en derin anlamıdır.
Kadın, yalnızca bir birey değil; bir anlatıdır. Onun bedeni, toplumun yüklediği anlamlarla örülmüş; onun sesi, yüzyılların yankısıyla biçimlenmiştir. Kadını anlamak, bu anlatının katmanlarını sabırla çözmek demektir. Her davranış, bir geçmişin izini taşır; her suskunluk, bir tarihsel yükün yankısıdır. Kadın, kendini anlatmaz; çünkü çoğu zaman anlatmasına gerek kalmadan anlaşılması beklenir. Bu beklenti, onun en büyük yalnızlığıdır.
Kadını anlamak, onu tanımlamakla değil; onun tanımsızlığını kabul etmekle başlar. Çünkü kadın, sabit bir kimlik değil; akışkan bir varoluştur. Anne olabilir, âşık olabilir, yalnız olabilir, güçlü olabilir—ama hiçbir hâli, onun bütününü kapsamaz. Kadını anlamak isteyen, onun değişkenliğini tehdit değil; zenginlik olarak görmelidir. Zira kadın, sabitlenemez; çünkü o, zamanla birlikte evrilen bir varlıktır. Onu anlamak, bu evrime eşlik etmeyi göze almak demektir.
Ve nihayet, kadını anlamak bir sonuç değil; bir süreçtir. Bu süreç, yalnızca bilgiyle değil; sezgiyle, duyarlılıkla ve içsel açıklıkla yürütülür. Kadın, anlaşılmak için değil; hissedilmek için vardır. Onun varlığı, bir çözümlemeye değil; bir tanıklığa ihtiyaç duyar. Kadını anlamak isteyen, onunla konuşmamalı; onunla susmalıdır. Çünkü bazı varlıklar, kelimelerle değil; sessizlikle anlaşılır. Kadın, bu sessizliğin en derin anlamıdır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder