"Zihninize
gelen düşünceleri engelleyemezsiniz. Ancak, onlardan hangilerinin kalması
gerektiğine siz karar verirsiniz." denilmiştir. Bu gerçek, büyük bir
imkânı önümüze sermektedir. Biz sonsuz bir düşünce denizinde yüzüyoruz. Bu
deniz su yerine düşüncelerden oluşuyor. Her türlü düşünce bizden gelip geçiyor.
Bu düşüncelerden istediğimizi seçip kendimize alıkoymak elimizdedir.
Diğerlerini geldikleri gibi gitmelerine bırakırsak, onlar bizi
etkilemeyecekler. Bunu bilerek şuurla seçici davranmak çok önemlidir. Bunun
bilgisinde olmadan bütün düşüncelerin bizi etkilemelerine izin vermek, rüzgârın
önündeki sonbahar yaprakları gibi bizi her yere savurur. Bu, kontrol imkânının
elimizde olduğunu bilmemek ve kendimizi kontrolsüz bırakmaktır.
Açıktır
ki, düşünceler çok çeşitlidir. Bize göre düşünceleri olumlu ve olumsuz olarak
iki ana gruba ayırabiliriz. Olumsuz düşünceler, kaçınmamız ve kendimizden uzak
tutmamız gerekenlerdir. Olumlular ise bizim için iyi, doğru ve hayırlı
olanlardır. Gerçek yararımız hep olumlu düşünceler ile olmaktadır. Çünkü
"her şey düşünceden doğar".
Düşüncelerin
kaynakları farklıdır. Başlıca iki yerden bize gelirler: İçimizden ve
dışımızdan. Bununla beraber, içimizden gelenler dışımızdan gelenleri,
dışımızdan gelenler de içimizden gelenleri sürekli etkilerler. Bu karşılıklı
etkileşim mekanizmasının farkında olmak, düşüncelerimizi kontrolde bize
kolaylık sağlar. Aslında sonuçta iç-dış ayrımı yoktur. Fakat bu başlangıç
yöntemini kullanmak, yolumuzu kısaltır. İçimizden kaynaklanan düşünceler, beş
duyumuzla algıladıklarımızın çevrimi duygularımız, hissettiklerimiz ve
dışarıdan verildiği halde içimizden geliyormuş gibi görünenlerdir. Bu
sonunculara olumlu bazda ilham örnek verilebilir. İlhama benzeyen sezgi ise
içimizden gelir. O, varlığımızın bilmediğimiz ince yönlerinin bize
gönderdikleridir.
İçten ve
dıştan sürekli üzerimize gelen tesirlerin bir bölümü olan düşünceler akımı
içerisinden bilgilerimize uyarak ve sezgilerimize dayanarak bizim için en
uygun, en hayırlı olanlarını seçip onların titreşimine girmek, ya da kendi
titreşimlerimize onları katmak, bu aşamada bizden beklenendir. Bunlar yüksek
titreşimlerdir. Bizi yükseğe çekerler. Bu şekilde yüksek sistemlerle rezonansa
gireriz. Bizi aşağılara doğru iten, karanlıklara doğru çeken düşünceler ise
düşük kaliteli titreşimlidirler. Bunlar bizim için "tehlikeli" olan
ve bizi gerileten akımlardır. Ya bencillikten kaynaklanan, egonun tahrik ettiği
iç tesirlerdir, ya da kendi dışımızdaki olay ve durumların bizi menfi yönde
şartlaması sonucu oluşurlar. Benzer benzeri çeker ilkesi uyarınca, biz müsait
isek, bazı olumsuz düşünceler bize dışarıdan empoze edilebilir. Onları kendi
düşüncelerimiz zannederiz.
Dışarıdan
gelen tesirler içimizden gelenlere göre çok daha fazla ve çok çeşitlidirler.
Büyük ihtimalle her tesirin düşünceye intikal eden bir yönü vardır, kaba ya da
ince, Evren sonsuzluk ölçeğinde büyüktür. İnsan ise bu sonsuzluğun küçük bir
cüz'ü. Ve Evren'in her bir parçası ve onda cereyan eden her bir olay tesir
neşreder ve yayar. Bu tesirler uzak yakın Evren'in her köşesine ve bu arada
insana da ulaşır. İşte bu tesirler sağanağının sürekliliği ve yoğunluğu vakıası
karşısında, insanın kabul edeceği düşünceler konusunda son derece hassas ve
seçici bulunmasının ne derecede önem taşıdığı ortaya çıkar.
Her varlık
önce kendinden sorumludur. Sonra bütüne karşı olan sorumluluğu gelir. Şuur
sahibi olmakla onurlandırılmış olan varlıklarda şuurluluk bilinci en önde olmak
gerekir. Varlık bu gereği karşılayabildiği ölçüde vazifesini idrak eder ve
yerine getirir. Görevini yapan sistemdeki yerini bulmuş demektir. Yerini bulan,
Bütün'ün ahengine uyandır. O zaman sistem çalışır. Daha büyük sistemleri
aksatmamış olur.
Düşüncelerin
seçiminde doğru davranmak bu kadar önemlidir. Yanlış düşünce seçimleri, aksi
sistemlerin tesirlerine girmekle sonuçlanır. Aksi sistemler varlığı aşağıya
düşürür, geriletir. Vazife şuurundan uzaklaştırır. Görevin yapılmaması ise,
Bütün'ün her cüz'üne zincirleme sirayet eden ahenksizlik ve uyumsuzluk şeklinde
kendini gösterir. Bu da nihai olarak sistemleri aksatır ve Evren'e zarar verir.
Bu zararın ölçüsünü biz bilemeyiz. Ancak, tahminlerimizin ötesinde bir zarar
geldiği muhakkaktır. Bu zararın telafisi ise kim bilir nerelerde ne ölçekte
yeniden yapılanmalar gerektirir ve zaman kaybına neden olur, bunu da takdir
edemeyiz.
Ne kadar
tekrarlasak ve önemini vurgulasak azdır: Düşüncelerimiz ve düşüncelerimizin
kalitesi önemlidir. Varlık, düşüncelerinin esiri değil, efendisi olmak
durumundadır. Bunu sağlayamadığı sürece hüsrandan ve sıkıntıdan kurtulamayacaktır.
Düşünmek, aklı kullanmaktır. Aklı kullanmak ise düşünceler arasından en
doğrusunu seçmektir. Ve akıl, Vareden’in bize ihsan ettiği tek serbest
yönümüzdür. Ne acıdır ki, bugüne kadar insanın bu serbest bırakıldığı tek yeri
kullanmakta pek başarılı olduğu söylenemez. Artık bu başarısızlığı yenme zamanı
gelmiştir. Çünkü insan ve bağlı olduğu sistem bir dönüm noktasına gelmiştir.
Başarı zorunludur. Aksi halde büyük güçlüklerle yapılmış olan yolculuğun daha
zor şartlarda tekrarı gerekecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder