2 Ocak 2015 Cuma

düşüncelerde seçicilik



"Zihninize gelen düşünceleri engelleyemezsiniz. Ancak, onlardan hangilerinin kalması gerektiğine siz karar verirsiniz." denilmiştir. Bu gerçek, büyük bir imkânı önümüze sermektedir. Biz sonsuz bir düşünce denizinde yüzüyoruz. Bu deniz su yerine düşüncelerden oluşuyor. Her türlü düşünce bizden gelip geçiyor. Bu düşüncelerden istediğimizi seçip kendimize alıkoymak elimizdedir. Diğerlerini geldikleri gibi gitmelerine bırakırsak, onlar bizi etkilemeyecekler. Bunu bilerek şuurla seçici davranmak çok önemlidir. Bunun bilgisinde olmadan bütün düşüncelerin bizi etkilemelerine izin vermek, rüzgârın önündeki sonbahar yaprakları gibi bizi her yere savurur. Bu, kontrol imkânının elimizde olduğunu bilmemek ve kendimizi kontrolsüz bırakmaktır.
Açıktır ki, düşünceler çok çeşitlidir. Bize göre düşünceleri olumlu ve olumsuz olarak iki ana gruba ayırabiliriz. Olumsuz düşünceler, kaçınmamız ve kendimizden uzak tutmamız gerekenlerdir. Olumlular ise bizim için iyi, doğru ve hayırlı olanlardır. Gerçek yararımız hep olumlu düşünceler ile olmaktadır. Çünkü "her şey düşünceden doğar".
Düşüncelerin kaynakları farklıdır. Başlıca iki yerden bize gelirler: İçimizden ve dışımızdan. Bununla beraber, içimizden gelenler dışımızdan gelenleri, dışımızdan gelenler de içimizden gelenleri sürekli etkilerler. Bu karşılıklı etkileşim mekanizmasının farkında olmak, düşüncelerimizi kontrolde bize kolaylık sağlar. Aslında sonuçta iç-dış ayrımı yoktur. Fakat bu başlangıç yöntemini kullanmak, yolumuzu kısaltır. İçimizden kaynaklanan düşünceler, beş duyumuzla algıladıklarımızın çevrimi duygularımız, hissettiklerimiz ve dışarıdan verildiği halde içimizden geliyormuş gibi görünenlerdir. Bu sonunculara olumlu bazda ilham örnek verilebilir. İlhama benzeyen sezgi ise içimizden gelir. O, varlığımızın bilmediğimiz ince yönlerinin bize gönderdikleridir.
İçten ve dıştan sürekli üzerimize gelen tesirlerin bir bölümü olan düşünceler akımı içerisinden bilgilerimize uyarak ve sezgilerimize dayanarak bizim için en uygun, en hayırlı olanlarını seçip onların titreşimine girmek, ya da kendi titreşimlerimize onları katmak, bu aşamada bizden beklenendir. Bunlar yüksek titreşimlerdir. Bizi yükseğe çekerler. Bu şekilde yüksek sistemlerle rezonansa gireriz. Bizi aşağılara doğru iten, karanlıklara doğru çeken düşünceler ise düşük kaliteli titreşimlidirler. Bunlar bizim için "tehlikeli" olan ve bizi gerileten akımlardır. Ya bencillikten kaynaklanan, egonun tahrik ettiği iç tesirlerdir, ya da kendi dışımızdaki olay ve durumların bizi menfi yönde şartlaması sonucu oluşurlar. Benzer benzeri çeker ilkesi uyarınca, biz müsait isek, bazı olumsuz düşünceler bize dışarıdan empoze edilebilir. Onları kendi düşüncelerimiz zannederiz.
Dışarıdan gelen tesirler içimizden gelenlere göre çok daha fazla ve çok çeşitlidirler. Büyük ihtimalle her tesirin düşünceye intikal eden bir yönü vardır, kaba ya da ince, Evren sonsuzluk ölçeğinde büyüktür. İnsan ise bu sonsuzluğun küçük bir cüz'ü. Ve Evren'in her bir parçası ve onda cereyan eden her bir olay tesir neşreder ve yayar. Bu tesirler uzak yakın Evren'in her köşesine ve bu arada insana da ulaşır. İşte bu tesirler sağanağının sürekliliği ve yoğunluğu vakıası karşısında, insanın kabul edeceği düşünceler konusunda son derece hassas ve seçici bulunmasının ne derecede önem taşıdığı ortaya çıkar.
Her varlık önce kendinden sorumludur. Sonra bütüne karşı olan sorumluluğu gelir. Şuur sahibi olmakla onurlandırılmış olan varlıklarda şuurluluk bilinci en önde olmak gerekir. Varlık bu gereği karşılayabildiği ölçüde vazifesini idrak eder ve yerine getirir. Görevini yapan sistemdeki yerini bulmuş demektir. Yerini bulan, Bütün'ün ahengine uyandır. O zaman sistem çalışır. Daha büyük sistemleri aksatmamış olur.
Düşüncelerin seçiminde doğru davranmak bu kadar önemlidir. Yanlış düşünce seçimleri, aksi sistemlerin tesirlerine girmekle sonuçlanır. Aksi sistemler varlığı aşağıya düşürür, geriletir. Vazife şuurundan uzaklaştırır. Görevin yapılmaması ise, Bütün'ün her cüz'üne zincirleme sirayet eden ahenksizlik ve uyumsuzluk şeklinde kendini gösterir. Bu da nihai olarak sistemleri aksatır ve Evren'e zarar verir. Bu zararın ölçüsünü biz bilemeyiz. Ancak, tahminlerimizin ötesinde bir zarar geldiği muhakkaktır. Bu zararın telafisi ise kim bilir nerelerde ne ölçekte yeniden yapılanmalar gerektirir ve zaman kaybına neden olur, bunu da takdir edemeyiz.
Ne kadar tekrarlasak ve önemini vurgulasak azdır: Düşüncelerimiz ve düşüncelerimizin kalitesi önemlidir. Varlık, düşüncelerinin esiri değil, efendisi olmak durumundadır. Bunu sağlayamadığı sürece hüsrandan ve sıkıntıdan kurtulamayacaktır. Düşünmek, aklı kullanmaktır. Aklı kullanmak ise düşünceler arasından en doğrusunu seçmektir. Ve akıl, Vareden’in bize ihsan ettiği tek serbest yönümüzdür. Ne acıdır ki, bugüne kadar insanın bu serbest bırakıldığı tek yeri kullanmakta pek başarılı olduğu söylenemez. Artık bu başarısızlığı yenme zamanı gelmiştir. Çünkü insan ve bağlı olduğu sistem bir dönüm noktasına gelmiştir. Başarı zorunludur. Aksi halde büyük güçlüklerle yapılmış olan yolculuğun daha zor şartlarda tekrarı gerekecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder