Kitabın Adı : Uzun Yaşamanın Sırrı
Yazarı :
Aydın Boysan
Yayınevi :
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı : 312
Türü :
Anı-Mektup-Günlük
Okuduğum Tarih: 20.07.2009 – Cumartesi –
06.07.2009 - Pazartesi
Kitabın Beğendiğim Bölümlerinden Alıntı:
1.1.Kalite
Hayatta en çok aranması gereken
özelliklerden birisi: Kalite… Herkeste… Her işte… Her şeyde… Ahlakta,
politikada, sanatta.
İnsan beyinleri yabancı düşüncelere
kiralanacak odalar değil ki… Kabul edecekleri ışıkları bile, kendi
süzgeçlerinden geçirerek, kendine özgü düşünce tarzları edinme yuvalarıdır
insan beyinleri.
İngilizler, kaliteli politikacının
eğitimine babaannesinden başlanır derler. Anlatmak isterler ki, önce babası iyi
terbiye görmeli, sonra da bu baba, politikacı olacak oğlunun nasıl
yetiştirileceğini öğrenmiş olmalıdır.
Kitap okuyan kafasını çalıştırmak
zorundadır ki, okuduğunu anlasın. Kitap okumak bir zihinsel antremandır… Spor
antremanına benzer.
1.2. Yaşamın Kalitesi
Denir ki yaşayış, “İyimserler için bir
komedya, kötümserler için bir tragedyadır.” Kulağa hoş gelen bir söz ama,
gerçeklere uymuyor. Hem iyimserlerle kötümserler arasında kesin ayrımlar
yapılamaz. Zaten yaşamak ne yalnız komedya, ne de yalnız tragedyadır.
Bir üstadın parlak biçimde özetlediğine
göre: “Yaşamın, bizim ona verdiğimizden başka bir anlamı yoktur.” (T.Wilder)
Bedensel ölümlerin de felsefesini, tıp
bilimi şöyle yapar: “İnsan doğduğu anda ölmeye de başlar.”
1.6. Mimar Sinan
“Sinan’ı yetiştiren ve unutulmaz
başarılarına zemin oluşturan, içinde yaşadığı toplumdur. O dönemde yaşama
kültürünün ve sanata verilen önemin en yüksek düzeye çıkışı toplumu
yüceltmiştir.
Padişahlar yalnız savaşçı kişilikleriyle
yükselmemişlerdir, sanat ve kültürün de yücelmesinde etken olmuşlardır. Fatih
Sultan Mehmet, Venedikli Bellini’yi İstanbul’a getirerek yağlıboya tablolarını
yaptırır. Yıldırım Beyazıt filozoftur. II.Selim şair ve besteci.
1.7.Prof.Cevat Çapan
Cevap Çapan, İngiltere’nin o en ünlü
üniversitelerinden Cambridge mezunu.
O yıllar o üniversite çevresindeki arkadaşları
arasında James Watson ve Francis Crick de bulunuyor ki, bu iki genç adam 1962
yılında DNA yapısını çözümledikleri için, Nobel ödülü almış müstesna kişiler…
Cevat geceleri James Watson’la birlikte caz dinliyor. Arkadaşlarından Amerikalı
Peter Pauling, Cambridge’de yüksek lisans yapıyor. Kendisi Einsteinin çevresinde bulunan iki
Nobel ödüllü Linus Pauling’in oğlu.
O kutsal ve nurani çehreli Cevat, bu
arkadaşlığı ne de güzel anlatıyor:
“Peter’le arkadaşlığımız, “ayyaşlıktan”
başladı. Müthiş içkici ve ehlikeyf bir Amerikalı idi.”
Benim çiçeklerime, evet çiçeklerime,
niçin Mozart müziği dinlettiğimi unutmayan ve değerlendiren, pek ender
kişiliklerden birisidir Cevat…
“… birçok eleştirmen, birçok edebiyat
meraklısı, ‘Şiir çevrilmez’ deyip çıkıyor işin içinden. Hatta çok önemli
şairler bile ‘Şiir çeviride yiten şeydir’ diyebiliyorlar… Öte yandan dünya
edebiyatına baktığımızda, birçok büyük şair, ancak çevirileriyle tanınabilmiş,
sevilebilmiş. Homeros’tan günümüze kadar böyle…”
2.1.Uzun Yaşamanın Gizi
Kültür, binlerce yıl süresince insanlara
daha az esir olmaları bağışlanan sanat-sevgi ve düşünce biçimlerinin
toplamıdır. (Malraux)
Evet, kültür yetkinlikleri
(mükemmelliği) süresiz arama eğiliminin birikimidir. Amaç, insanca yaşamanın
zevkine varabilecek derinlik, genişlik ve yükseklikte bir zihinsel dünya
yaratabilmektir. Öğrenmeden, bilmeden sevmek de, nefret etmek de ilkelliktir.
Okul kitaplarından sonra kitap okumayı
artık bitirdim sanan, artık kitap okumayan kişinin beyni kabuk bağlar. İnsan
beyninin en çok çalışan hücreleri ise, beyin kabuğuna en yakın olanlardır.
Yalnız okul kitaplarının kültür için
yeteceği gibi ufuksuz bir düşüncenin yanında, yalnız meslek kitaplarımızın
yeteceği gibi bir düşünce de benzeri bir ufuksuzluk ifadesidir. Mesleğinden
başka kitap okumamakla övünen ünlü kişilere de rastlamışımdır.
Uygar insan ise 360 derecelik çevresini
de, gökyüzünü ve yeraltını da, geçmişi de, geleceği de, yalnız bütün dünyayı
değil, uzayı da bütün derinlikleriyle, doğru ve tam öğrenmek zorundadır. 15
milyar ışık yılı uzakta yıldızların keşfedildiğini de… Güneşimiz ışığının
dünyamıza yalnız 8 buçuk dakikada geldiğini de bilerek.
Kitap deyince, bütün yayınlananların iyi
olduğu söylenemez, elbet kötü ve tehlikeli kitaplar da azımsanacak sayıda değil!
Bilimsel gerçeklere aykırı savlar ve
masallar içeren bütün kitaplar kötüdür. Safsata ve hurafelerle halkın
kafasında, karanlık ticareti yapmaya, korku yaratmaya dönük bütün kitaplar,
kötü ve zararlıdır.
Bunları ortaya çıkaranlar, tenha beyinli
kimselerin yollarına mayın döşeyen anarşistlerdir. Bu pusuları kuranlar, bu
mayınlar patladığı zaman, çoktan ortadan çekilmiş olurlar.
“Kültür güneşinin alçak ufuklarda
dolaştığı ülkelerde, cücelerin gölgesi büyük olur.”
2.4.Kitap Okumak
Çok kitap okuyanların neden uzun ömürlü
olduğu, merak edilir. Çünkü yaşama iksiri olan kitap, kişinin yaşama
fırtınalarına ve günlük hayatın bayağılıklarına karşı koruyan kalkanı olur.
Paul Valery’ye göre: “Güzel bir kitap,
her şeyden önce bir okuma aracıdır. Ancak aynı zamanda bir sanat eseridir, bir
kişisel karakter ifadesidir. Hür olma ile geçerlik kazanan kişisel düşüncenin
bütün belirtilerini taşır.”
Ancak okul ve meslek kitaplarından sonra
artık okumaktan vazgeçen, gazeteden başka bir şey okumayan kişinin beyni
tembelleşir. Düşünme, karşılaştırma ve sonuç çıkarabilme yetenekleri
buharlaşır, uçar gider.
Japon mucizesi, Japonların dünyanın en
çok kitap okuyan ulus (yılda kişi başına 25) olmasından kaynaklanır.
2.6.Kalifoniya’da
Hippilik, San Francisco’da doğmuş… Bu
şehirde amacı politik olmayan her türlü sokak gösterisi yapılabiliyor.
2.7.Baba-Oğul Alabora’lar
Ben yaşadığım eski İstanbul semtlerine
neredeyse her yıl bir kez giderim. Geçmiş zamanların anılarıyla ruhumu yıkarım.
Bu gezileri de “anlayışlı dostlarımla” yaparım. Bu kez arkadaşlarım, Mustafa
Alabora ve Mehmet Ali Alabora oldu.
Önce Samatya çarşısına girdik. Zaman
geçtikçe eski dostlar azalıyor ama, yine de tanıdıklarım var. Ayakkabı
tamircisi dostum Takfor Usta artık işten çekilmiş, söylediklerine göre
dünyamızdan da çekilmiş ama, başka tanıdıklar var. Tramvay yoluna çıkan
merdivenin yanındaki gazeteci artık yok, ama tramvay da yok.
Benim eski yaşam çevrem, Aksaray ile
Yedikule arasındadır. Doğum yerim de orasıdır. İstanbul’un fethinden sonra adı
yüzyıllarca değişmemiş olan Samatya’dır. Bütün Osmanlı döneminde yüzyıllarca
adı hala Samatya olan semtin adı, 20.yüzyıldaki Kıbrıs anlaşmazlıkları
dolayısıyla değiştirilmiş ve Kocamustafapaşa’ya katılmıştır.
3.1.Takvim-Saat
Zamanı doğru kullanmasını
beceremeyenlerin sonu, bu yanlışlığı ağır karşılıklarla ödemeye mahkûm olduğunu
öğrenmektir. Eğer telafi imkânı da kaçmışsa, dramatik sonuçlar engellenemeyecek
demektir.
Zaman dilimleri gerçekten de, yeni ve
güzel umutların doğması için verimli kaynaklardır. İyimserliğimizin sıkıntı ve
üzüntüleri kovabildiği fırsatlardır. Umutlarımız parlar, ruhlarımız ferahlığa
koşar.
Böyle zamanlarda ve hallerde ruh
ferahlığına, içi kof neşelenme kaşıntılarıyla ulaşılamaz. Bilinir ki dünya
zaman zaman bezdirecek kadar kötü ve karanlıktır.
Ama hep böyle değildir.
Üzülmek kaderimizde var, kaçınılmaz. Ama
neşelenme yeteneğine de doğuştan sahibiz. Neşelenme fırsatı bulunmayan insan
yaşamı yoktur. Seyrek de olsa bu fırsatları kaçıran kafasızlara acımak,
merhametin hovardaca israfıdır.
3.9. Yaşamak Üzerine
Kim bağıra bağıra ağlanacak yerde
gülebiliyorsa, yaşama, neşesine yine kavuşur.
Kendini tutmak, kendine egemen
olabilmek, üstün bir erdemdir. Hem bu huy, poker suratlılığa hiç benzemez.
Uzakdoğuda, özellikle Çin’de, sabretmeyi, kendini tutmayı beceremeyip
öfkelenenler için, “yüzünü yitirdi” derler. Suratsızlıkla yaklaşık anlamlara
gelir. Güler yüzünü koruyamayan insan, artık saygı göremez olur.
Güler yüz ruh huzurunun, iyi
yürekliliğin yansımasıdır. Güler yüzlü olmayanın huzursuzluğuna inanılır.
Yakıştırılan bu huzursuzluğun çevreye yayılması hafiflik sayılır, bağışlanmaz.
4.4.İhsan Kongar
Ben ilkokulu, o zamanki adı Samatya
43.Mektep olan kuruluşta okudum. Sonradan adı: Yedikule İlkokulu olmuştu.
Bitirince de düşüm Pertevniyal Lisesi’nin orta kısmına girmekti. Liseyi de
orada bitirmekti. Hepsi gerçekleşti.
Ortaokula başladığımızda, Atatürk
Bulvarı henüz açılmamıştı. Yenikapı tren istasyonunda başlayan geniş bir yol
Aksaray’a kadar uzanır, orada biterdi. Okulumuzun önünde, çok geniş bir çiçekli
bahçe vardı. Atatürk Bulvarı açılınca, bu bahçe yok oldu, bulvar okulun
kapısına kadar dayandı.
4.10.Mehmet Özer
Herkes bilmiyor, uzun yaşamanın da zor
mu zor olan yanları var. Hele benim gibi, çok değişik, karmakarışık dönemlerde
yaşanmışsa… Doğumum 1921 yılında, İstanbul’da… Bir an düşününce, ben bile şaşıp
kalıyorum bazen. Öylesine garip zamanlarda, öylesine çarpıcı değişiklikler
içinde yaşamışım ki, çünkü artık “bu kadarı da fazlaydı” diyorum.
Ben doğduğumda, adına o zaman İstiklal
Muharebesi (Bağımsızlık Savaşı) dediğimiz dramatik yıllardaydık. Anadolu’nun
büyük bölümü İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan işgali altındaydı. Trakya
bütünüyle elden çıkmıştı.
Söylemeye dilim alıştı: Osmanlı
İmparatorluğu daha batmamıştı… Ama sadece resmen… Son padişah Vahdettin hala
tahtta idi. Türkiye Cumhuriyeti de daha doğmamıştı.
Kocamustafapaşa’ya çıkıyoruz. Oradaki
28. İlkokul’a konuk giderek sahnesine çıktığımız anıyoruz. Sümbül Efendi Camisi
avlusuna gidince, ikimiz de birbirimize fark ettirmeden, zincir asılı yüzyıllık
çınar ağacını arıyoruz.
Hep bize anlatırlardı ki, bu ağaca asılı
ağır zincir yere düşerse, kıyamet kopacak… Bu mendebur zincir, her baklası
tencere kadar büyük ve ağırdı. Çınar ağacı ise, yaşlı mı yaşlı, çürük mü
çürüktü. Biz ufacık çocuklar bu ağaca ve zincire baktıkça, ömrümüzün uzun
olamayacağına inanır, daha da haşarı olurduk.
4.11.Yabancılaşan Çevre
Ben Samatya Narlıkapı Çıkmazı’ndaki
komşularımızın kimler olduğunu, adlarını, işlerini, bunca yıl sonra unutmuş
değilim.
4.12.Perde!
Daha iyi mi olurdu?... Daha kötü mü
olurdu? Bu olasılıkları düşünecek değilim. Kötüsüyle de iyisiyle de bütün
yaşadıklarım benimdir. Hiçbir dakikasından vazgeçemiyorum.
Hiçbir pişmanlığım da yok!.. Yanlışlarım
da benimdir.
Bir kez daha dünyaya gelip, başka türlü
yaşamak mı?
Aklımdan geçmez… Bir keresi yetiyor.
Başka türlü bir yaşamı da, zaten başkaları yaşayacaktır. O, ben olmayacağım.
5.1.Vehbi Koç’la Tanışma
Ben yanlışları yapmasaydım eğer,
doğruları da yapamamış olacaktım. Bugün artık, doksana yaklaşırken, yaptığım
yanlışları da, elbet doğruları da benimsiyorum. Hepsini ben yaptım.
Hiçbirisinden pişman değilim.
6.2.Zamanı İyi Kullanmak
Gerçekte olan zamanı doğru ve iyi
kullanmak, istisnasız tüm insanların önemli sorunlarının başında gelir.
7.2. Yeni Mahkûm
Tuluat tiyatrosu-Güneşin doğuşuna tulu
denirdi ya! Bu oyunlar da oyuncuların zihinlerinde “doğuveren” söz ve
sahnelerle oynanırdı.
7.4.İstanbul Köprüleri
Galata Köprüsü İstanbul yaşamının önemli
bir sahnesiydi. Tüm Boğaziçi ve Kadıköy vapurları köprü iskelelerinden
kalkardı. Üstünden bütün Beyoğlu tramvayları geçerdi. Köprünün şenliği, tava
balık satıcısından meyhanesine, kitapçıdan, manava, Kadıköy iskelesi üstü
katındaki restorana kadar, sevimli eklerle şenlenirdi.
Galata köprüsü, İstanbul yaşamının
koparılamaz bir parçasıydı. O köprünün üstünde de, altında da yaşanırdı.
Unutulmaz hayırlı yanlarından biri ise, yersiz yurtsuz gariban takımının köprü
altında ve bazı köprü dubalarının üstünde yağmurdan, soğuktan korunarak
geceleme olanağı bulması idi.
15.5.Bektaşi Ne Der?
Mevlevi hırkalarının kolları bol, geniş
ve uzundur. Bektaşi bunun nedenini sorar. Mevlevi açıklar: “Başkalarının
kusurlarını örtmek için…” der. Oysa Bektaşi hırkalarının yenleri dar ve
kısadır. Mevlevi bunun nedenini sorunca, Bektaşi yanıt verir:
“Biz kimsede kusur görmeyiz ki.”
16.1.Gerçeklerden Kaçmadan
Acaba dünyaya ne zaman gelmiş olmalıydı?
Böylesi sorular aklıma geldikçe, dünyaya
başka bir zamanda gelmiş olmak gibi olasılığı hep reddettim. Sanki teklif eden
olmuş gibi. Düşünce pervasızlığı bu! İnsan aklına gelecek olasılıkları hep
kendi seçemiyor ya! Aklımıza her zaman, bize hiç sormadan gelen düşünceler
takılıveriyor. Kötü düşünceleri içeri girmeden önce kovmayı, beceremiyoruz ki.
Arka Kapak:
Aydın Boysan yarım yüzyılı aşan mimarlık
uğraşı, on yıldan fazla sürdürdüğü gazete yazarlığı, yirmi yılı aşkın bir
zamandır kaleme aldığı kitaplarla bir ömre birden fazla yaşam sığdırmış bir
kişi. UZUN YAŞAMANIN SIRRI, zekâ, neşe ve mizahı hayatından yazılarına akıtan
bu verimli ve usta yazarın 63 yaşından sonra yazdığı 33. Kitap.
“Gülümsemekle sırıtmak, birbirine hiç mi
hiç benzemez. Yerine yakışmayan herhangi bir eşya ya da hal için “sırıtıyor”
deriz. Gerçekten de sırıtmak, güzel bir ruhun çehresine yakışmaz. Bazen bir
anlık hınzırlıkların belirtisidir, hoş görülebilir. Eğer sebep hınzırlık
değilse, sırıtma düpedüz kafasızlıktan kaynaklanır. Oysa gülümseme, ruhsal
temizliğin, duruluğun yüze yansımasıdır. Ruhun kapılarını açma korkusundan eser
bulunmayışıdır… Çevrelerine kasvet saçan suratsızlara karşı insanların koruyucu
melekleri, güler yüzlüler değil midir?”
İnceleme Notu:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder