1 Mart 2015 Pazar

Aydın Boysan - Uzun Yaşamının Sırrı



Kitabın Adı   : Uzun Yaşamanın Sırrı

Yazarı             : Aydın Boysan

Yayınevi         : Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Sayfa Sayısı   : 312

Türü               : Anı-Mektup-Günlük

Okuduğum Tarih: 20.07.2009 – Cumartesi – 06.07.2009 - Pazartesi
                               
Kitabın Beğendiğim Bölümlerinden Alıntı:
1.1.Kalite
Hayatta en çok aranması gereken özelliklerden birisi: Kalite… Herkeste… Her işte… Her şeyde… Ahlakta, politikada, sanatta.
İnsan beyinleri yabancı düşüncelere kiralanacak odalar değil ki… Kabul edecekleri ışıkları bile, kendi süzgeçlerinden geçirerek, kendine özgü düşünce tarzları edinme yuvalarıdır insan beyinleri.
İngilizler, kaliteli politikacının eğitimine babaannesinden başlanır derler. Anlatmak isterler ki, önce babası iyi terbiye görmeli, sonra da bu baba, politikacı olacak oğlunun nasıl yetiştirileceğini öğrenmiş olmalıdır.
Kitap okuyan kafasını çalıştırmak zorundadır ki, okuduğunu anlasın. Kitap okumak bir zihinsel antremandır… Spor antremanına benzer.
1.2. Yaşamın Kalitesi
Denir ki yaşayış, “İyimserler için bir komedya, kötümserler için bir tragedyadır.” Kulağa hoş gelen bir söz ama, gerçeklere uymuyor. Hem iyimserlerle kötümserler arasında kesin ayrımlar yapılamaz. Zaten yaşamak ne yalnız komedya, ne de yalnız tragedyadır.
Bir üstadın parlak biçimde özetlediğine göre: “Yaşamın, bizim ona verdiğimizden başka bir anlamı yoktur.” (T.Wilder)
Bedensel ölümlerin de felsefesini, tıp bilimi şöyle yapar: “İnsan doğduğu anda ölmeye de başlar.”
1.6. Mimar Sinan
“Sinan’ı yetiştiren ve unutulmaz başarılarına zemin oluşturan, içinde yaşadığı toplumdur. O dönemde yaşama kültürünün ve sanata verilen önemin en yüksek düzeye çıkışı toplumu yüceltmiştir.
Padişahlar yalnız savaşçı kişilikleriyle yükselmemişlerdir, sanat ve kültürün de yücelmesinde etken olmuşlardır. Fatih Sultan Mehmet, Venedikli Bellini’yi İstanbul’a getirerek yağlıboya tablolarını yaptırır. Yıldırım Beyazıt filozoftur. II.Selim şair ve besteci.
1.7.Prof.Cevat Çapan
Cevap Çapan, İngiltere’nin o en ünlü üniversitelerinden Cambridge mezunu.
O yıllar o üniversite çevresindeki arkadaşları arasında James Watson ve Francis Crick de bulunuyor ki, bu iki genç adam 1962 yılında DNA yapısını çözümledikleri için, Nobel ödülü almış müstesna kişiler… Cevat geceleri James Watson’la birlikte caz dinliyor. Arkadaşlarından Amerikalı Peter Pauling, Cambridge’de yüksek lisans yapıyor.  Kendisi Einsteinin çevresinde bulunan iki Nobel ödüllü Linus Pauling’in oğlu.
O kutsal ve nurani çehreli Cevat, bu arkadaşlığı ne de güzel anlatıyor:
“Peter’le arkadaşlığımız, “ayyaşlıktan” başladı. Müthiş içkici ve ehlikeyf bir Amerikalı idi.”
Benim çiçeklerime, evet çiçeklerime, niçin Mozart müziği dinlettiğimi unutmayan ve değerlendiren, pek ender kişiliklerden birisidir Cevat…
“… birçok eleştirmen, birçok edebiyat meraklısı, ‘Şiir çevrilmez’ deyip çıkıyor işin içinden. Hatta çok önemli şairler bile ‘Şiir çeviride yiten şeydir’ diyebiliyorlar… Öte yandan dünya edebiyatına baktığımızda, birçok büyük şair, ancak çevirileriyle tanınabilmiş, sevilebilmiş. Homeros’tan günümüze kadar böyle…”
2.1.Uzun Yaşamanın Gizi
Kültür, binlerce yıl süresince insanlara daha az esir olmaları bağışlanan sanat-sevgi ve düşünce biçimlerinin toplamıdır. (Malraux)
Evet, kültür yetkinlikleri (mükemmelliği) süresiz arama eğiliminin birikimidir. Amaç, insanca yaşamanın zevkine varabilecek derinlik, genişlik ve yükseklikte bir zihinsel dünya yaratabilmektir. Öğrenmeden, bilmeden sevmek de, nefret etmek de ilkelliktir.
Okul kitaplarından sonra kitap okumayı artık bitirdim sanan, artık kitap okumayan kişinin beyni kabuk bağlar. İnsan beyninin en çok çalışan hücreleri ise, beyin kabuğuna en yakın olanlardır.
Yalnız okul kitaplarının kültür için yeteceği gibi ufuksuz bir düşüncenin yanında, yalnız meslek kitaplarımızın yeteceği gibi bir düşünce de benzeri bir ufuksuzluk ifadesidir. Mesleğinden başka kitap okumamakla övünen ünlü kişilere de rastlamışımdır.
Uygar insan ise 360 derecelik çevresini de, gökyüzünü ve yeraltını da, geçmişi de, geleceği de, yalnız bütün dünyayı değil, uzayı da bütün derinlikleriyle, doğru ve tam öğrenmek zorundadır. 15 milyar ışık yılı uzakta yıldızların keşfedildiğini de… Güneşimiz ışığının dünyamıza yalnız 8 buçuk dakikada geldiğini de bilerek.
Kitap deyince, bütün yayınlananların iyi olduğu söylenemez, elbet kötü ve tehlikeli kitaplar da azımsanacak sayıda değil!
Bilimsel gerçeklere aykırı savlar ve masallar içeren bütün kitaplar kötüdür. Safsata ve hurafelerle halkın kafasında, karanlık ticareti yapmaya, korku yaratmaya dönük bütün kitaplar, kötü ve zararlıdır.
Bunları ortaya çıkaranlar, tenha beyinli kimselerin yollarına mayın döşeyen anarşistlerdir. Bu pusuları kuranlar, bu mayınlar patladığı zaman, çoktan ortadan çekilmiş olurlar.
“Kültür güneşinin alçak ufuklarda dolaştığı ülkelerde, cücelerin gölgesi büyük olur.”
2.4.Kitap Okumak
Çok kitap okuyanların neden uzun ömürlü olduğu, merak edilir. Çünkü yaşama iksiri olan kitap, kişinin yaşama fırtınalarına ve günlük hayatın bayağılıklarına karşı koruyan kalkanı olur.
Paul Valery’ye göre: “Güzel bir kitap, her şeyden önce bir okuma aracıdır. Ancak aynı zamanda bir sanat eseridir, bir kişisel karakter ifadesidir. Hür olma ile geçerlik kazanan kişisel düşüncenin bütün belirtilerini taşır.”
Ancak okul ve meslek kitaplarından sonra artık okumaktan vazgeçen, gazeteden başka bir şey okumayan kişinin beyni tembelleşir. Düşünme, karşılaştırma ve sonuç çıkarabilme yetenekleri buharlaşır, uçar gider.
Japon mucizesi, Japonların dünyanın en çok kitap okuyan ulus (yılda kişi başına 25) olmasından kaynaklanır.
2.6.Kalifoniya’da
Hippilik, San Francisco’da doğmuş… Bu şehirde amacı politik olmayan her türlü sokak gösterisi yapılabiliyor.
2.7.Baba-Oğul Alabora’lar
Ben yaşadığım eski İstanbul semtlerine neredeyse her yıl bir kez giderim. Geçmiş zamanların anılarıyla ruhumu yıkarım. Bu gezileri de “anlayışlı dostlarımla” yaparım. Bu kez arkadaşlarım, Mustafa Alabora ve Mehmet Ali Alabora oldu.
Önce Samatya çarşısına girdik. Zaman geçtikçe eski dostlar azalıyor ama, yine de tanıdıklarım var. Ayakkabı tamircisi dostum Takfor Usta artık işten çekilmiş, söylediklerine göre dünyamızdan da çekilmiş ama, başka tanıdıklar var. Tramvay yoluna çıkan merdivenin yanındaki gazeteci artık yok, ama tramvay da yok.
Benim eski yaşam çevrem, Aksaray ile Yedikule arasındadır. Doğum yerim de orasıdır. İstanbul’un fethinden sonra adı yüzyıllarca değişmemiş olan Samatya’dır. Bütün Osmanlı döneminde yüzyıllarca adı hala Samatya olan semtin adı, 20.yüzyıldaki Kıbrıs anlaşmazlıkları dolayısıyla değiştirilmiş ve Kocamustafapaşa’ya katılmıştır.
3.1.Takvim-Saat
Zamanı doğru kullanmasını beceremeyenlerin sonu, bu yanlışlığı ağır karşılıklarla ödemeye mahkûm olduğunu öğrenmektir. Eğer telafi imkânı da kaçmışsa, dramatik sonuçlar engellenemeyecek demektir.
Zaman dilimleri gerçekten de, yeni ve güzel umutların doğması için verimli kaynaklardır. İyimserliğimizin sıkıntı ve üzüntüleri kovabildiği fırsatlardır. Umutlarımız parlar, ruhlarımız ferahlığa koşar.
Böyle zamanlarda ve hallerde ruh ferahlığına, içi kof neşelenme kaşıntılarıyla ulaşılamaz. Bilinir ki dünya zaman zaman bezdirecek kadar kötü ve karanlıktır.
Ama hep böyle değildir.
Üzülmek kaderimizde var, kaçınılmaz. Ama neşelenme yeteneğine de doğuştan sahibiz. Neşelenme fırsatı bulunmayan insan yaşamı yoktur. Seyrek de olsa bu fırsatları kaçıran kafasızlara acımak, merhametin hovardaca israfıdır.
3.9. Yaşamak Üzerine
Kim bağıra bağıra ağlanacak yerde gülebiliyorsa, yaşama, neşesine yine kavuşur.
Kendini tutmak, kendine egemen olabilmek, üstün bir erdemdir. Hem bu huy, poker suratlılığa hiç benzemez. Uzakdoğuda, özellikle Çin’de, sabretmeyi, kendini tutmayı beceremeyip öfkelenenler için, “yüzünü yitirdi” derler. Suratsızlıkla yaklaşık anlamlara gelir. Güler yüzünü koruyamayan insan, artık saygı göremez olur.
Güler yüz ruh huzurunun, iyi yürekliliğin yansımasıdır. Güler yüzlü olmayanın huzursuzluğuna inanılır. Yakıştırılan bu huzursuzluğun çevreye yayılması hafiflik sayılır, bağışlanmaz.
4.4.İhsan Kongar
Ben ilkokulu, o zamanki adı Samatya 43.Mektep olan kuruluşta okudum. Sonradan adı: Yedikule İlkokulu olmuştu. Bitirince de düşüm Pertevniyal Lisesi’nin orta kısmına girmekti. Liseyi de orada bitirmekti. Hepsi gerçekleşti.
Ortaokula başladığımızda, Atatürk Bulvarı henüz açılmamıştı. Yenikapı tren istasyonunda başlayan geniş bir yol Aksaray’a kadar uzanır, orada biterdi. Okulumuzun önünde, çok geniş bir çiçekli bahçe vardı. Atatürk Bulvarı açılınca, bu bahçe yok oldu, bulvar okulun kapısına kadar dayandı.
4.10.Mehmet Özer
Herkes bilmiyor, uzun yaşamanın da zor mu zor olan yanları var. Hele benim gibi, çok değişik, karmakarışık dönemlerde yaşanmışsa… Doğumum 1921 yılında, İstanbul’da… Bir an düşününce, ben bile şaşıp kalıyorum bazen. Öylesine garip zamanlarda, öylesine çarpıcı değişiklikler içinde yaşamışım ki, çünkü artık “bu kadarı da fazlaydı” diyorum.
Ben doğduğumda, adına o zaman İstiklal Muharebesi (Bağımsızlık Savaşı) dediğimiz dramatik yıllardaydık. Anadolu’nun büyük bölümü İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan işgali altındaydı. Trakya bütünüyle elden çıkmıştı.
Söylemeye dilim alıştı: Osmanlı İmparatorluğu daha batmamıştı… Ama sadece resmen… Son padişah Vahdettin hala tahtta idi. Türkiye Cumhuriyeti de daha doğmamıştı.
Kocamustafapaşa’ya çıkıyoruz. Oradaki 28. İlkokul’a konuk giderek sahnesine çıktığımız anıyoruz. Sümbül Efendi Camisi avlusuna gidince, ikimiz de birbirimize fark ettirmeden, zincir asılı yüzyıllık çınar ağacını arıyoruz.
Hep bize anlatırlardı ki, bu ağaca asılı ağır zincir yere düşerse, kıyamet kopacak… Bu mendebur zincir, her baklası tencere kadar büyük ve ağırdı. Çınar ağacı ise, yaşlı mı yaşlı, çürük mü çürüktü. Biz ufacık çocuklar bu ağaca ve zincire baktıkça, ömrümüzün uzun olamayacağına inanır, daha da haşarı olurduk.
4.11.Yabancılaşan Çevre
Ben Samatya Narlıkapı Çıkmazı’ndaki komşularımızın kimler olduğunu, adlarını, işlerini, bunca yıl sonra unutmuş değilim.
4.12.Perde!
Daha iyi mi olurdu?... Daha kötü mü olurdu? Bu olasılıkları düşünecek değilim. Kötüsüyle de iyisiyle de bütün yaşadıklarım benimdir. Hiçbir dakikasından vazgeçemiyorum.
Hiçbir pişmanlığım da yok!.. Yanlışlarım da benimdir.
Bir kez daha dünyaya gelip, başka türlü yaşamak mı?
Aklımdan geçmez… Bir keresi yetiyor. Başka türlü bir yaşamı da, zaten başkaları yaşayacaktır. O, ben olmayacağım.
5.1.Vehbi Koç’la Tanışma
Ben yanlışları yapmasaydım eğer, doğruları da yapamamış olacaktım. Bugün artık, doksana yaklaşırken, yaptığım yanlışları da, elbet doğruları da benimsiyorum. Hepsini ben yaptım. Hiçbirisinden pişman değilim.
6.2.Zamanı İyi Kullanmak
Gerçekte olan zamanı doğru ve iyi kullanmak, istisnasız tüm insanların önemli sorunlarının başında gelir.
7.2. Yeni Mahkûm
Tuluat tiyatrosu-Güneşin doğuşuna tulu denirdi ya! Bu oyunlar da oyuncuların zihinlerinde “doğuveren” söz ve sahnelerle oynanırdı.
7.4.İstanbul Köprüleri
Galata Köprüsü İstanbul yaşamının önemli bir sahnesiydi. Tüm Boğaziçi ve Kadıköy vapurları köprü iskelelerinden kalkardı. Üstünden bütün Beyoğlu tramvayları geçerdi. Köprünün şenliği, tava balık satıcısından meyhanesine, kitapçıdan, manava, Kadıköy iskelesi üstü katındaki restorana kadar, sevimli eklerle şenlenirdi.
Galata köprüsü, İstanbul yaşamının koparılamaz bir parçasıydı. O köprünün üstünde de, altında da yaşanırdı. Unutulmaz hayırlı yanlarından biri ise, yersiz yurtsuz gariban takımının köprü altında ve bazı köprü dubalarının üstünde yağmurdan, soğuktan korunarak geceleme olanağı bulması idi.
15.5.Bektaşi Ne Der?
Mevlevi hırkalarının kolları bol, geniş ve uzundur. Bektaşi bunun nedenini sorar. Mevlevi açıklar: “Başkalarının kusurlarını örtmek için…” der. Oysa Bektaşi hırkalarının yenleri dar ve kısadır. Mevlevi bunun nedenini sorunca, Bektaşi yanıt verir:
“Biz kimsede kusur görmeyiz ki.”
16.1.Gerçeklerden Kaçmadan
Acaba dünyaya ne zaman gelmiş olmalıydı?
Böylesi sorular aklıma geldikçe, dünyaya başka bir zamanda gelmiş olmak gibi olasılığı hep reddettim. Sanki teklif eden olmuş gibi. Düşünce pervasızlığı bu! İnsan aklına gelecek olasılıkları hep kendi seçemiyor ya! Aklımıza her zaman, bize hiç sormadan gelen düşünceler takılıveriyor. Kötü düşünceleri içeri girmeden önce kovmayı, beceremiyoruz ki.


Arka Kapak:
Aydın Boysan yarım yüzyılı aşan mimarlık uğraşı, on yıldan fazla sürdürdüğü gazete yazarlığı, yirmi yılı aşkın bir zamandır kaleme aldığı kitaplarla bir ömre birden fazla yaşam sığdırmış bir kişi. UZUN YAŞAMANIN SIRRI, zekâ, neşe ve mizahı hayatından yazılarına akıtan bu verimli ve usta yazarın 63 yaşından sonra yazdığı 33. Kitap.
“Gülümsemekle sırıtmak, birbirine hiç mi hiç benzemez. Yerine yakışmayan herhangi bir eşya ya da hal için “sırıtıyor” deriz. Gerçekten de sırıtmak, güzel bir ruhun çehresine yakışmaz. Bazen bir anlık hınzırlıkların belirtisidir, hoş görülebilir. Eğer sebep hınzırlık değilse, sırıtma düpedüz kafasızlıktan kaynaklanır. Oysa gülümseme, ruhsal temizliğin, duruluğun yüze yansımasıdır. Ruhun kapılarını açma korkusundan eser bulunmayışıdır… Çevrelerine kasvet saçan suratsızlara karşı insanların koruyucu melekleri, güler yüzlüler değil midir?”

İnceleme Notu:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder