9 Mart 2015 Pazartesi

Sinan Yağmur - Aşk’a Yolculuk Veysel Karani



Kitabın Adı   : Aşk’a Yolculuk Veysel Karani

Yazarı            : Sinan Yağmur

Yayınevi         : Destek Yayınevi

Sayfa Sayısı   : 267

Türü               : Biyografik Roman

Okuduğum Tarih: 13.07.2014 – Pazar – 16.07.2014 - Çarşamba
                               
Kitabın Beğendiğim Bölümlerinden Alıntı:
Allah, annesini mutlu edene Peygamber’in hırkasını giydirir.
ÖNSÖZ
Bir aşk yolcusuydu o. İslam dünyasında anne sevgisinin büyüklüğüyle anlamlandırılmış bir büyük veliydi. Yemen’in Karen köyünde doğan Veysel Karani… İlk adıyla Üveys ül-Karani…
Peygamber efendimize duyduğu aşk onu Allah yolunda yar yapan teslimiyetti. Aşkının kundağında ateşten gemiler yüzdüren bir “sırat-ı müstakim” yolcusuydu. Hasta ve yaşlı annesine hayırlı bir evlat olabilme çabası en sevgiliyi görememenin bedeliydi. Anne sevgisini kutsallığını soluğunda taşıyan tevekkül sahibi bir garip aşıktı.
Aşk; onu görmeden gözlerine coşkunun darağacını kurup, sessizliğe cennet büyütmekti.
Aşk; genzinde bir hasreti, çiğneye çiğneye açlığın dergahına, tok hıçkırıklarla biriktirmekti.
Aşk; teslimiyetin çengeline közünden iğneler batıran huzura, sadakat beslemekti…
Veysel Karani’nin bizlere kadar gelen en önemli kişilik özelliği, peygamber efendimize olan aşkı, Yaradan’a karşı ibadetlerinin her şart ve ortamda devamlılığı ve elbette ki annesine karşı gösterdiği şartsız saygı ve sevgidir.
AŞK’A DOĞMAK
Ey dünya! Göz kırpma bana.
Hayatın cezbesiyle beni Rabb’imden alamazsın.
Ben ilahi aşka talibim. Sen neyin etrafında dönersen dön, ben sahibime dönenim.
Adım Üveys…
Üveys Bin Amir ül-Kareni… Karenli Amir’in oğlu Üveys… Sizler ise beni, benden çok uzun zaman sonra Veysel Karani olarak tanıyacak ve öyle anacaksınız…
Yemen’in ortasındaki bir çölde ve yine o çölün ortasında kurulmuş küçük Karen köyünde yaşayan Amir’in tek oğlu, tek çocuğu olarak miladi takvime göre 560 senesinde dünyaya gelmişim.
Küçük yaşlardan itibaren bana insanları sevmeyi, onların hatalarını hoş görmeyi ve birine yapacağım gönülden bir iyilikten dolayı hissedeceğim huzurun bir insan ömründe asla karşılı olmayacağını bıkmadan usanmadan anlatırdı.
Oysaki insan yaşarken nasıl ise, öldükten sonra da öyle anılıyordu. İyilik yapanın ardından iyi sözler söylenirken, kötülük yapanlar öldükten sonra bile hakarete uğruyordu. Ben ise öldükten sonra ardımdan insanların beni hakaretle anmasını istemiyordum.
ÇOCUKLUK DÖNEMİM
Aşk ve güzellik ezelde birbirleriyle sözleşmiştir.
Meçhul kalmak ise insan ruhunun en derin acısıdır.
Bir ruh ne kadar güzel, ne kadar zenginse o ölçüde “bir tanıdık” aramalıdır.
İnsan her zaman sözüne sadık, güven sahibi, kendine emanet edileni canı pahasına koruyan, düşküne yardım eden ve herkesin namusunu kendi namusu gibi görüp kollayan, gözeten olmalıydı. Dediğim gibi, bunlar hiçbir zaman meziyet olarak görülmemeli, kendine insanım diyen herkesin taşıması gereken huylar olarak hayatında yer almalıydı.
Birine gönülden inanarak yaptığınız bir iyiliğin, size verdiği huzurdan daha güzel bir karşılığı yoktur. Yeryüzünde bu huzuru size satın alabilecek bir para yoktur…
Allah’ın aşk ateşi, bütün varlığın tecellisini bulduğu ateştir. Sıcak ve kızgın olmayan ateş, çünkü onda ihtiyaç yoktur. Kuşku, tereddüt, titreme, vesvese, kaygı yoktur. Bütün ateşlerden daha ateşlidir. Külünün, incecik azıcık bir parçası bütün Samanyolu’dur. Ateşinin gölgesi gökyüzü, tecellisi kâinattır. Kokusuz ve dumansız ateşler. “Maricin min nar.” Renksiz ateşler, ateşlerle yanmayan ateşler. İman ateşi. Allah ateşi.
HİDAYETE DOĞRU ADIM ADIM
Belalar ve afetler imanı ortaya çıkarır. Rıza halinde değil, hoşnutsuzluk halinde seven ile sevmeyen belli olur… İslam nedir ve Müslümanlar kimlerdir? İslam kitaplarda, Müslümanlar ise türbelerde…
Çöl… Bakmayın un ufak kumlar denizi olduğuna. Çöl benim hem yuvam, hem tarihim, hem yüreğim, hem de hikâyemdir. İman yolunda, yalnızlığımı uçsuz bucaksız boşluğuna sığdırmaya çalıştığım susuz, sessiz ve yakıcı dert ortağımdır. Çocukluğum. Gençliğim, yaşlılığım. Umutlarım. Kaçışlarım. Gözyaşlarım. Susmalarım. Susuşlarım. Annem. Köyüm. Develer. Günlümün gökyüzü. Bedenimin kum kuytuları… Yusuf’un kuyuları. Süleyman’ın mührü. Münevverlik müjdem. Çölümdedir…
Çöl, umutsuz ve suskun bir halde, kendisini teslim ederek kumların üzerine yayan sonsuz ve esrarengiz bir azamettir. Çölde en güzel yetişen şey, hayaldir. Hayal, umutta yatar. Umut, hayal kırıklığına çıkar. Olsun, yine de çöl hayaller doğurur. Çöl, benim hayalhanemdi.
Çölde, gece tasvir edilemez. Çöl, bir esrarlı hiçlik makamı. Orada dünya ve ahret karşı karşıya… Yer cehennem, göğü cennet; halkı ise bu ikisini arasında berzahta…
Her insanın iki musibeti onunda yakasında, onunla birlikte yürüyor… İntikam ve şöhret!
TEVHİT, TEK AŞK ALLAH’TIR DEMEKTİ
Aşkı olmayanın imanı olmaz.
İmanı olmayanın dini olmaz.
Dini olmayanın ameli olmaz.
Namaz dinin direğidir.
İmanın direği ne? Aşk’tır!
“Yalnızlık ve hüzün müminin ganimetleridir!”
Kumlara boylu boyunca uzanıp, göğün tavanını seyre dalmak. Ben kimdim? Kimlik, kimin verdiği yüktü?
“Boşu boşuna yaratılmış olamazsın. Bak ağaca. Kökü toprakta olmasına rağmen, gözleri göklerde. Karıncaya bak. Benim ayağımı yakan kumların üzerinde sanki bir deniz serinliğinde yürüyor, rızkı ağzında. Şikâyeti yok. Ezilme korkusu yok. Kime güveniyor? Niye bu kadar rahat? Teslim ve tevekkülü, ince sırtında vakarla taşıyor?
Hayal kavgasının ortasında, fıtratımın derinlerinden bir ses amansız bir şekilde bana sesleniyor. Ben bana konuşuyorum. Ben bana konuşuyorum: “Dinleme! Hiçbir arzuya kulak verme!”
Bu dünyanın sayısız aldatıcı renkleri arasından, gökyüzünün temiz mavisi dışında hiçbir renge göz dikmedim. Hayatın ördüğü her şeyi gördüm, ölçtüm, tarttım, bitirdim ve geçtim.
Ellerim boş, eteğim boş; çölde kuru başını rüzgâr gibi savuran bir avareyim. Dünyanın benim için artık hiçbir şeyi yoktu. Ben cesur, mağrur ve müstağniydim. Cesaretten, gururdan ve müstağnilikten değil, “sahip olmamak”tan ve “istememek”ten cesur, mağrur ve müstağni oluşum. Hayat, beni incitmeyecek kadar küçük, kalbimi titretmeyecek kadar cılızdı. Ben “elden kaçırmanın” beni hayıflandırmayacağı kadar “eli boş”um. Hiç kimse bir başkasının anladığı kadar olmamalı. Başkalarının anlamlandırmasından kurtulamadıkça kendiniz olmanız hayaldir…
Her şey fıtratı üzerine hareket etsin uyarısı. Rüzgâr rüzgârlığını bilip esecek, kuş kuşluğunu bilip uçacak, ağaç meyvesini verecek ve insan kulluğunu bilip yaşayacak. Nizamı koruyacak. Boşu boşuna yaratılmadıysak, boşu boşuna da yaşamayacağız.
ÇÖLDE MÜJDE BULUNMAZ BİR HEDİYEDİR
Dile ile istiğfar, yalancıların işidir. Arif kişi odur ki, Hak’tan gönül ister. Hak dileğni bağışlayınca da onu tövbeyle doldurup hemen Hakk’a iade eder… Haydi gel! Allah’ın bizim hakkımızdaki hükmüne ağlayalım. Nasibimize ya sevinç düşer, ya hüzün…
RÜYALARDAN RÜYALARA İMANIM KANATLANIYOR
İnsan dediğin nedir ki? Sadece bir nefes, var mıdır başka emaresi? Bir nefes aldım aşk pazarından. Ama kanımla aldım. Ateşin içinde yürüyerek aldım. Nefesimi, nefesin sahibinden başkasına satmam…
DÜNYA AŞKIN ÖNÜNDE SADECE BİR KUM TANECİĞİDİR
Her güzellik Allah’ın güzelliğine bir delildir. Allah mutlak güzelliktir. O halde bu güzelliğin insanlardaki tecellisini küçük görmek günahtır. Allah’ı sevdiğini söyleyip de insanların kusur ve ayıplarını yerden yere vurarak küçük gören Allah’ın güzelliğini çirkinleştiriyor demektir. Böyle insanların bu dünyaya bir kum tanesi kadar yararı olmaz.
AŞK İÇİN BİR ADIM DAHA
Hayatta paradan değerli çok şey vardır. Bazen, birine yapılan iyiliğin bedeli hayattaki hiçbir parayla, altınla, gümüşle karşılaştırılamaz. Yerine göre bir teşekkür dilemek ya da siz beklemeseniz de bir şükran belirtesi görmek, yaptığınız işten kazanacağınız ücretin çok çok önüne geçer.
Neleri doğru gördüğünüz, vicdanınızın size söyledikleriyle çok alakalıdır. Kötülüğü, haksızlığı ve ahlaksızlığı sessizce kabul ederseniz ve bunların karşısında vicdanınızn sesine göre davranmazsanız, bütün o pislikleri yapanlardan ne farkınız kalır? Sanıyor musunuz ki, bir gün o pislikler sizin kapınızı çalmaz? Sustuğunuz sürece, başınıza gelecek olanlara da hazırlıklı olmanız lazım…
ÖZLEM KUMLARININ HER BİRİ BİR DAĞ OLUYOR
Aşk yolculuğunun yakınlık ve uzaklık mesafesi olmaz. Aşk yolunda olanın, “Ya bulamazsam?” derdi olmaz. Sen yola düşmeden bir bak bakalım yüreğine, yol sana kısmet olup düşmüş mü?
AŞK YOLCULUĞUNA İZİN NASİP OLUYOR
“Kün fe yekün!” dedi. “Ol deriz ve olur… Yüce Allah, gözünüzle gördüğünüz ve dahi görmediğiniz ne varsa, kudretiyle olmasın ister. İşte o an, tohum toprağa ve kan rahme düşer. Ağaçlar oluşur, çimenler yeşerir, hayvanlar doğar… İnsanlar doğar.
AŞK YOLCULUĞUNA BESMELE ÇEKMEK
Aşk, gidebileceği bütün yolların başında avare kalmış insanın mustarip ayaklarının aradığı zincirdir. Ey Rabbim! Ben bu yeryüzünde garibim. Ey Allahım! Aşkını benden esirgeme. Hayretimi artır… Ey sustukça içime çarpıp dönen, ey sesimin duyulmayan yankısı! Yalvartma beni kendine. Ey Rabbim! İhtiyacım olanı ver bana: Aşkını!...
ERAK AĞACINDAN ÇOBAN ARMAĞANI
Aşka düşman olana şaşırmamak gerek, aşkı çekememek bazı insanların tabiatında vardır. Bereketten bahsedenlerin, bereketi kıskanması gibi…
Yüce Allah bizlere, şer görünende bir hayır, hayır görünende de bir şer gizlidir, demiyor muydu?
BEDEVİ EŞKIYA: HAZER
Yırtıcı bir aslanın gazabından kurtarılan kişi, bu iyiliği yapanın meşhur olup olmadığına bakmaz. Öyleyse insanlar niçin bilgiyi meşhur kişilerde arıyorlar?
AŞK KOKAN ŞEHİR: MEDİNE
Duayla başladım ben bu aşka… Ve hep hamt ettim… Senden bir amin gelsin diye… Ben seni Allah için sevdim ey peygamberim! Sadece hayatları kendi gözleri önünde önceden ölmüş olanlar, ilahi aşk uğruna ölebilirler! Senin yolunda ölmeye geldim ey Habibullah!
YARATILAN HER ŞEYDE AŞK VARDIR
Eğer içinde Allah aşkı yoksa bir ömür bir gece kadar bereketsiz, eğer içinde Allah aşkı varsa, bir gece bir ömür kadar bereketlidir; Kadir Gecesi’nin bin aydan hayırlı olmasının anlamı da budur.
Şer görünen her şeyde mutlaka bizim için bir hayır gizliydi.
MEDET EY SEVGİLİ! YETİŞ EN SEVGİLİ!
Ömrüm, özüm ve sözüm üç aşk üzerine örüldü: Allah aşkı, Peygamber aşkı ve annem. Bana kendini üç kelimeyle anlat deseler; yetimlik, yalnızlık ve yolculuk derim… Babasız kalmanın acısını imanla doldurdum, yalnızlığımda Allah’a sığındım. Yolculuğumu Habibullah’ın aşkına adadım.
Benim bunca dünya nimeti arasında kendim için seçtiğim ve sevdiğim tek şey yalnızlıktır. Yalnızlık kalabalığının içten içe yanıp eriyen mumuyum. Bir atlının değil, çöl yalnızlığının tozuyum. Bir şefkat kolunun sıcaklığını istiyorum. Habibullah’ın aşkının kıblesi Kabe, imanı Hira’da oluşmuş; ruhu ve duyguları Musa ise, İbrahim ve Muhammed dolu bir aşk yolcusuyum.
O YOKSA, CÜMLE ALEM TOPRAK OLSUN!
Hz. Muhammed’in makamı “kamil dostluk” makamıdır. Bütün dostluklar perdelidir. Hz. Muhammed’in dostluğu perdesiz bir dostluktur. Bu günahkar gidişin son demi bilmem ki ne olacak? Gelecek bir gün ecel kase-i ömrüm dolacak. Ancak beni kurtaracak bir ulu peygamberim ar. Neredesin ey dost!
“Anne sözü dinlemek insana peygamber hırkası giydirir…” dedi ve hırkayı benim üzerime doğru verdi. “Bu hırka sevgilimiz Hz. Muhammed efendimizin miraca yükselirken üzerinde bulunan hırkaydı…”
MERHABA EY YETİMLER ŞEHRİ
Her peygamber Allah’ın insanlığı sadakasıdır. Her peygamber bir nur kaynağıdır. Nura muhatap olmuşsanız, kör olsanız da görürsünüz. Nurdan mahrum kalmışsanız, görseniz de körsünüzdür.
ALLAH’IN EVİNDE OLMAK
Burası dünya ve biz artık onun yalanlarından çok sıkıldık. Sana gelmek, orada kalmak istiyoruz Rabbim! Çok unuttuk Rabbim, artık seni hatırlamak istiyoruz. Bizi, seni hiç hatırlamayanlardan etme Rabbim!
Ey her şeyin gerçek sahibi ve mabudu olan Allahım!
Bütün benliğimle inanıyorum ki senin bilgin dışında bir yaprak dahi düşmez, bir sinek dahi kanat çırpmaz. Çünkü sen her şeyi hakkıyla bilen Alim’sin!
Hatalarımı affet. Değil mi ki sen kullarına bu hükmü verdin, “Bana yönelin, benden isteyin, kabul edeyim…” dedin, ben de yüzümü sana çevirdim. Elimi sana uzattım. Senin kapına geldim. Eğer affedersen bu senin şanındır.
KABE’DE NURDA YIKANMAK, KUFE’DE NİFAKA BULAŞMAMAK
İki seçenek var: Ya Kabe’ye yüreğini koymak, ya Kabe’yi yüreğine koymak. Sen ikincisini yap, yüreğin yürüyen Kabe olsun. Nice hacca gidenler vardır ki Kabe onlardan kaçar; nice gidemeyenler vardır ki Kabe ona koşar.
KADERİMİN KÖRDÜĞÜM ŞEHRİ: KÜFE
Yüksekliği aradım, tevazuda buldum. Hatır aradım, halka nasihatte buldum. Nesep aradım, takvada buldum. Şeref aradım, kanaatte buldum. Rahatlık aradım, zühtte buldum. Zenginlik aradım, tevekkülde buldum. Allah sevdiği kulunu dünya menfaati için kullanmaya çalışana müsaade etmez. Düş yakamdan ey dünya!
Çevremdekiler bana “Esam” lakabını taktılar. Esam, sağır demekti. İnsanlar dedikoduyu, gıybet etmeyi, başkalarını çekiştirmeyi, ayıp aramayı ve en ufak hatayı büyütüp konuşmayı çok seviyorlardı. Nerede birkaç kişi bir araya gelse, başkasını konuşurdu. Beni yanlarına davet ederlerdi, katılmazdım. Söylediklerini duymazdan gelip cevap vermediğim için, “Bu adam besbelli sağır, işitmiyor, ilgilenmiyor, bu olsa olsa esamdır,” diyorlardı.
Herkes o sevgiliyle ölüm anına kadar beraber olabilmiş, bazısı da kabrin başına kadar beraber bulunabilmiş, toprağa verilince ona veda etmiş. Herkes sevgilisini karanlık bir kuytuya bırakıp geri dönüyor. Düşündüm. Kendime öyle bir sevgili bulayım ki, hayatımda ve vefatımda benimle beraber olsun. Salih amelden başkasını bulamazdım. Yüce Allah’ın rızasını kendime sevgili edindim.
KULLUĞUMUZU BİLMEK
Kuran-ı Kerim’e gözünle bakarsan yazıları görürsün, Aklınla bakarsan ilmi görürsün, Kalbinle bakarsan aşkı görürsün, Ruhunla bakarsan Rabb’ini görürsün.
Sevgi ve yumuşaklık insanı Allah’a götüren tek yoldur. Nefsinizi terbiye edeceğiz diye mağdur bırakmayın, nefsin aşırı isteklerini birden kesmeyin. Yavaş yavaş terbiye edin, önce küçüklerden başlayın. Mesela en kolayı ne, yalan mı söylüyorsunuz? Önce onu bırakmaya başlayın arkası gelir. Kimseye beddua etmeyin. Çünkü beddua etmekle Allah’a akıl öğretmek gibi olursunuz. Dua edin. Duanın gerçek manası, “Ben Allah’layım, Allah da benimle,” demektir. Kulluğunuzu unutmayın. Kulluk başkasına eziyet etmemektir. Kendine üstünlük ve imtiyaz görmemektir. Aslında kulluk, sabah sokağa çıktığınızda herkesin sizden farklı olmadığını hissedebilmektir. Kulluk, ilahi kaderler karşısında Allah’ı sevip teslim olmaktır.
“Ey Peygamber aşığı Veysel, bizlere nasihat ver, Kufe’de senden nasiplenmesini bilmeyen o kadar çok kişi var ki.”
Nasiplerin peşinden koşmayın, bırakın onlar sizin peşinizden koşsun. Bu benim tecrübe ettiğim, gözlerimle gördüğüm bir şeydir. Bunu “yol”a girmiş olan ve bu yolu deneyen benden başka kimseler de görmüştür. Acele etmeyin, nasiplerinizi kaybetmezsiniz. Hz. Peygamber’den şöyle rivayet olunmuştur. “Hiç kimse rızkını tamamlamadan dünyadan göçmez. O halde Allah’a karşı takva sahibi olun ve isteklerinizi güzelleştirin.” Yavaş olun, hırslanmayın, boşa yorulmayın, sebatlı olun. İsteklerinize karşı işte böyle olun. Bütün tasarruflarında, davranışlarında Kitap ve sünnetten fetva al. Eğer imanınla ilgili bir sıkıntıya düşersen, “Ne dersin ey Kitap? Ne dersin ey sünnet? Ne dersiniz? dersin. Eğer böyle yaparsan, müşkülün hallolur, zulmetin kaybolur. Zulmetmemeye çalışın. Hakları hak edene vermek uğrunda çabalayın. Aranızda hediyeleşin. Birbirinize merhamet edin. Birbirinize lanet okumayın. Birbirinize kahretmeyin.
Birbirinize güzellik ve hoşlukla muamele edin. Birbirinizin hatalarını affedin. İnsanları Allah’ın örtüsünün altına çağırın. Siz insanların hatalarını örtün ki, Allah da sizin hatalarınızı örtsün. Allah-ü Teâlâ, Settar ül-Üyub’dur. Yani, ayıpları örtendir. Bir günahı ortaya çıkararak, ifşa etmek, mümine yakışmaz. Bir insanı,  hatasından dolayı ayıplamak doğru değildir. Kusur örtücü olmak bir fazilettir. Dünyada kusur örtenleri, ahrette Allah kusurlarını gizlemek suretiyle mükâfatlandıracaktır.



Arka Kapak:
“Bana, ‘Sen kimsin?’ diye sormayın. Ömrü azıcık kalmış bir HİÇ’im. Ben, hiçbir şeyim, hiçbir şeyim. Yürek vermediğiniz, ta içinize erişemez. İnsanlara baktım ki her biri kendisine bir sevgili edinmiş. Kimi kadın, kimi erkek. Bazısı nefis, bazısı da heva. Kimi mal, kimisi de şöhret. Herkes o sevgiliyle ölüm anına kadar beraber olabilmiş, bazısı da kabrin başına kadar beraber bulunabilmiş, toprağa verilince ona veda etmiş. Herkes sevgilisini karanlık bir kuytuya bırakıp geri dönüyor. Düşündüm. Kendime öyle bir sevgili bulayım ki, hayatımda ve vefatımda benimle beraber olsun. Ömrüm, özüm ve sözüm üç aşk üzerine örülü: Allah aşkı, Peygamber aşkı ve Annem. Bana kendini üç kelimeyle anlat deseler; yetimlik, yalnızlık ve yolculuk derim…
Babasız kalmanın acısını imanla doldurdum, yalnızlığımda Allah’a sığındım. Yolculuğumu Habibullah’ın aşkına adadım.”
Veysel Karani, ellerini kuma, alnını hırkaya dayayarak secde vaziyetinde devam ederken sırtına bir ok daha geldi. Derken bir ok daha… Bir ok daha… Saplanan oklardan neredeyse sırtı görünmez olmuştu…
Kana boyanmış dudaklarında son cümlesi düştü hırkanın üzerine: “Esselamü aleyke ya resulullah…”
Bir şehit! Ne de güzel bir şehit! Görüyor musunuz, ne kadar tatlı, ne kadar huzur içinde ölüyor? Doksan yedi yıllık ömür, Allah yolunda savaşırken, şahadetle son buldu… Âşık, maşuğuna kavuşmuştu artık!
Ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları! Şimdi sağanak sağanak dua. Hilalin sureti düşüyor suya. Ey aşka hep yalınayak koşanlar. Bakın gökte yıldız yıldız akıyor Esma-ül Hüsna. Bir tek damla şahadet kanıyla tufandır yüreğimiz. Şimdi aşk. Şimdi şahadet vaktidir.
Derdin nedir? Derdim ‘Aşk’a Yolculuk’tur. Ya sizin derdiniz ne ki dudağınızda derman kelimesi hiç eksik olmuyor. Öyle bir derdiniz olsun ki bin dermana değişmeyesiniz.
“Üveys bize biraz kendinden bahset.”
“On yaşında Hanif, tek Allah inancına sahiptim. Elli iki yaşında Hz.Muhammed’i rüyamda görerek Müslüman oldum. O vakte kadar tarif edilmiş esaslara göre ibadetlerimi yapıyor, itikat üzerine yaşıyordum.
Rüyalarda Hz.Peygamber bana hikmeti öğretti. Ayetleri bana okurdu. İslam dininin bütün mesaj ve hükümlerinden haberdar olurdum. Kuru kuruya kulluk olmaz. Ben kulum demekle iş bitmiyor. “Ben Allah’ı seviyorum,” sözü dudaktan bin kez aksa ne fayda? Kulluk aşk işidir. Söz işi ile aşk işini karıştırmayın. Ben ilmi insanlar ismimden bahsin diye değil hikmet için öğrendim. Hikmet Allah’ın kullarına ilimle hizmet etme sevgisidir.
Yetmiş iki yaşımda peygamberime ilk ziyaret yolculuğuna çıktım. Üç yıl sonra ikinci ziyaret için yoldaydım. Nasip olmadı Habibullah’ı görmek. Medine, Mekke derken şimdi buradayım. Doksanlı yaşlarıma rağmen hâlâ peygamberime doyamadığımın hasretindeyim. Aşk yolculuğundaki doksan yedi yılımı, Peygamber yolunda bir an kadar bile uzun görmüyorum.
“Büyük günahlar için ne dersin?”
“Hiçbir günah, Allah’ın rahmetinden daha büyük değildir. Allah’ın bağışlamasından ümidi kesmek ve insanları Allah’la korkutup ümitlerini yok etmek günahların en çirkinidi.”
“Biz gençlerin en çok düştüğü hastalıklardan birisi de haset. Haset duymaktan nasıl kurtulabiliriz?”
“Haset, Allah’a ‘Sen kime ne vereceğini bilememişsin!’ küstahlığında bulunmaktır. Kimseye haset duymazsan Allah seni sadece başkalarının şerrinden değil, senin kendi şerrinden de korur! Hasetten kurtulmanın tek yolu Allah’taki insan sevgisini kavramandır. Allah bizleri severken bize ne oluyor da insanları sevmiyoruz? Kuran en çok Allah’tan söz etse de, Kuran’ın konusu Allah değil insandır. Halinizden şikayette bulunmayın. Sabredin. Feryat etmeyin. Doğruluk üzerine devam edin. Birbiriniz için duacı olun. Duada ellerimizi kullanmamızın sebebi bellidir: Ya Rab! Elimden gelen her şeyi yaptım! Eliminden gelmeyen için sana el açarım.”
“İbadet ederken beklenti içerisine hiç girdiğiniz oldu mu?”
“Ben Allah’a bir işçi gibi ücret bekleyerek ibadet etmem!”
“Allah’ı unutanlara ne yapmalıdır?”
“İnsanın Allah’ı unutması felakettir, fakat daha büyük felaket, Allah’ın insana kendini unutturmasıdır. İnsan en çok ölümü unuttuğunda Allah’ı da unutmaya başlamış demektir.
Hepimiz bu dünyada bir gaye için yaratıldık. O da Allah-ü Teala’nın rızasını kazanmak. O’nun rızasını kazanmak da O’nun kullarına iyilik etmekten geçer. O’nun kullarına vermekten geçer. O’nun kullarının duasını almaktan geçer. O’nun kullarını razı eden Cenab-ı Hakk’ı razı etmiş olur. Allah-ü Teala’nın razı olması için önce kulların razı olması lazımdır. Mesela kim? Evvela anne baba, hoca, arkadaş… Yani kimin hakkı varsa öncelikle onların razı olması lazımdır.
Kabirleri ziyaret ediniz. Salih kimseleri de ziyaret ediniz. Hayırlı işler yapınız. Böyle yaparsanız her şeyiniz düzelir.
Kadınlara iftira atmaktan uzak durun. Onları fitne sebebi olarak görmeyin. Fitne kadının yüzünde değil, fitne erkeğin gözündedir. Kadınlarınıza iyi davranın. Onları da aziz bir can taşıdığını unutmayın. Onlar köleniz değil baş tacınızdır. Annenizin duasını, babanızın rızasını gözetin. Anne ve babasının iznini almayının iki dünyada işleri rast gitmez.
Her sabah onların yüzünü güldürmeden evden çıkmayın. Peygamberlerin çoğu babasız büyüdü. Ben babasız büyüdüm. Babasızlığın ne acı olduğunu bilemezsiniz. Onun kıymetini toprağın üstündeyken biliniz. Toprağın altına gönderdiğinizde de baba dostlarını ziyaret ediniz.
“Aşk yolu nedir?”
Sustular. İçlerinden hiçbir konuşmak istemedi. Söz yine bana kalmıştı:
“Aşk yolu, gönüldür. Gitmek “kendiliksiz” kendine gitmektir. Bilmek ve bulmaktır. Yani kendi hakikatimizi bileceğiz ve nihayet kendi hakikatimizi açıkça görüp buluşacağız, kayıtsız şartsız aşka kavuşacağız; o halde aşkın yolu önce kendi içimizde aşkı sağlamaktan geçiyor. Kendi içimizde aşk ne demektir? Nefesimizle ruhumuz arasındaki kavgaya son vermek demektir.
Bana gönül yolunu soruyorsunuz. Cevabı bizzat peygamber efendimiz vermiştir: “Gönül evine Ali kapısından girin.”
İşte gençler Hz.Ali’nin nuruyla aydınlanın ki kalbiniz gönül olsun. Gönlünüz aşk-ı Muhammed olsun. Aşk-ı Muhammed demek insanlarla ilişkileriniz güzel olsun demektir.
“Görüyoruz ki halk sizinle alay edip sizi küçümserken siz hiç kızmıyorsunuz? Siz bize iyiyi kötüden ayırmayı öğretiyorsunuz ama halkın kötülüğüne öfkelenmiyorsunuz. Neden?”
“Delikanlı haklısın. Bana yapılanlara dilimle itiraz etmem gerekirdi ama gönlüm her şeyi Allah’tan bilmeyi o kadar öğrendi ki dilim de ona uydu. Edep öyle bir şeydir ki dili bile zaman zaman susturur. “La mevcude illallah”, yani Allah’tan başka mevcut yoktur diyen gönül başkasının eziyetine dil çıkarmaz. İnsanı tevhide gitmekten alıkoyan üç şey vardır: ahmaklık, cimrilik ve kibir. Kibir, kendini kul olarak değil put olarak görmektir. Cimrilik ise aşkın bereketini bizzat aşktan kıskanıp saklamaya çalışmaktır. Ahmaklık, aciz olduğunu unutarak, sınırlı kıt aklınla utanmadan kalkıp Allah’a akıl vermeye çalışmaktır. Aşk ehli isen bunun üçünden uzak dur. İblis kibirdir. Firavun ahmaklıktır. Cimrilik Ebu Leheb’dir.
Hz. Ali diyor ki, kendisindeki ayıbın aynısıyla başkasına ayıplayana acırım. Allah’a aşık olanlar, Allah’ın kullarını ayıplayıp gönül kırıyorlarsa sakın ha aşktan bahsetmesinler. “Allah büyüktür!” diyen birisi hiç kimseyi küçük görmesin ve kimseye hürmetsizlik etmesin.”
“Ey Üveys, bize dua öğretir misiniz?”
“Allah’a her halinizle dua edin. Hayatınız dua üzerine olsun. Her gece uyumadan önce şu duayı okurum. Siz de öyle yapın:
“Ey Rabbim! Ey nur, ey Kudüs! Ey ilklerin ilki ve sonların sonu!
Rabbim, iman perdesini yırtan günahlarımı affet. Senden başka günahlarımı bağışlayacak, suçlarımı örtecek kimsem yok. Biliyorum ki ben nefsime zulmettim. Sana itaat etmedim. Bütün bunlara rağmen beni unutmadığından ve bana lütfettiğinden dolayı, kalbim sana kavuşma arzusuyla yanıyor. Rabbim biliyorum ki sen benim dostumsun. Her kötülüğümü örtersin. Rabbim görüyorsun ki, zincirlerim beni çökertti. Dünya beni aldattı. Gururum ve kayıtsızlığım kalbimi katılaştırdı. Rabbim biliyorum ki sen benim dostumsun. Affet beni ey Rabbim.”
SAMİMİYET SAFININ SIKLAŞTIRILDIĞI SAVAŞ: SIFFIN
Şehitlik yolu, ehlibeytten aktarılmıştır. Bu aktarılış, akraba bağıyla değil aşk bağıyladır. Aşk yolculuğuna çıkan her iman erinin yolu Ehli Beyte uğramıyorsa ziyandadır.
ŞAHADETE KANAT ÇIRPIŞ
Ey dünya sen bir perdesin, ey nefis sen gönülden geridesin. Perdeyi yırttım, gönlü nefis taşına çaldım. Ey can sen sen ol, Rabb’imle aramıza girme!


İnceleme Notu:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder