Kitabın Adı : Aşk’a Yolculuk Veysel Karani
Yazarı :
Sinan Yağmur
Yayınevi :
Destek Yayınevi
Sayfa Sayısı : 267
Türü :
Biyografik Roman
Okuduğum Tarih: 13.07.2014 – Pazar –
16.07.2014 - Çarşamba
Kitabın Beğendiğim Bölümlerinden Alıntı:
Allah, annesini mutlu edene Peygamber’in
hırkasını giydirir.
ÖNSÖZ
Bir aşk yolcusuydu o. İslam dünyasında
anne sevgisinin büyüklüğüyle anlamlandırılmış bir büyük veliydi. Yemen’in Karen
köyünde doğan Veysel Karani… İlk adıyla Üveys ül-Karani…
Peygamber efendimize duyduğu aşk onu
Allah yolunda yar yapan teslimiyetti. Aşkının kundağında ateşten gemiler
yüzdüren bir “sırat-ı müstakim” yolcusuydu. Hasta ve yaşlı annesine hayırlı bir
evlat olabilme çabası en sevgiliyi görememenin bedeliydi. Anne sevgisini kutsallığını
soluğunda taşıyan tevekkül sahibi bir garip aşıktı.
Aşk; onu görmeden gözlerine coşkunun
darağacını kurup, sessizliğe cennet büyütmekti.
Aşk; genzinde bir hasreti, çiğneye
çiğneye açlığın dergahına, tok hıçkırıklarla biriktirmekti.
Aşk; teslimiyetin çengeline közünden
iğneler batıran huzura, sadakat beslemekti…
Veysel Karani’nin bizlere kadar gelen en
önemli kişilik özelliği, peygamber efendimize olan aşkı, Yaradan’a karşı
ibadetlerinin her şart ve ortamda devamlılığı ve elbette ki annesine karşı gösterdiği
şartsız saygı ve sevgidir.
AŞK’A DOĞMAK
Ey dünya! Göz kırpma bana.
Hayatın cezbesiyle beni Rabb’imden
alamazsın.
Ben ilahi aşka talibim. Sen neyin
etrafında dönersen dön, ben sahibime dönenim.
Adım Üveys…
Üveys Bin Amir ül-Kareni… Karenli
Amir’in oğlu Üveys… Sizler ise beni, benden çok uzun zaman sonra Veysel Karani
olarak tanıyacak ve öyle anacaksınız…
Yemen’in ortasındaki bir çölde ve yine o
çölün ortasında kurulmuş küçük Karen köyünde yaşayan Amir’in tek oğlu, tek
çocuğu olarak miladi takvime göre 560 senesinde dünyaya gelmişim.
Küçük yaşlardan itibaren bana insanları
sevmeyi, onların hatalarını hoş görmeyi ve birine yapacağım gönülden bir
iyilikten dolayı hissedeceğim huzurun bir insan ömründe asla karşılı
olmayacağını bıkmadan usanmadan anlatırdı.
Oysaki insan yaşarken nasıl ise,
öldükten sonra da öyle anılıyordu. İyilik yapanın ardından iyi sözler
söylenirken, kötülük yapanlar öldükten sonra bile hakarete uğruyordu. Ben ise
öldükten sonra ardımdan insanların beni hakaretle anmasını istemiyordum.
ÇOCUKLUK DÖNEMİM
Aşk ve güzellik ezelde birbirleriyle
sözleşmiştir.
Meçhul kalmak ise insan ruhunun en derin
acısıdır.
Bir ruh ne kadar güzel, ne kadar
zenginse o ölçüde “bir tanıdık” aramalıdır.
İnsan her zaman sözüne sadık, güven
sahibi, kendine emanet edileni canı pahasına koruyan, düşküne yardım eden ve
herkesin namusunu kendi namusu gibi görüp kollayan, gözeten olmalıydı. Dediğim
gibi, bunlar hiçbir zaman meziyet olarak görülmemeli, kendine insanım diyen
herkesin taşıması gereken huylar olarak hayatında yer almalıydı.
Birine gönülden inanarak yaptığınız bir
iyiliğin, size verdiği huzurdan daha güzel bir karşılığı yoktur. Yeryüzünde bu
huzuru size satın alabilecek bir para yoktur…
Allah’ın aşk ateşi, bütün varlığın
tecellisini bulduğu ateştir. Sıcak ve kızgın olmayan ateş, çünkü onda ihtiyaç
yoktur. Kuşku, tereddüt, titreme, vesvese, kaygı yoktur. Bütün ateşlerden daha
ateşlidir. Külünün, incecik azıcık bir parçası bütün Samanyolu’dur. Ateşinin
gölgesi gökyüzü, tecellisi kâinattır. Kokusuz ve dumansız ateşler. “Maricin min
nar.” Renksiz ateşler, ateşlerle yanmayan ateşler. İman ateşi. Allah ateşi.
HİDAYETE DOĞRU ADIM ADIM
Belalar ve afetler imanı ortaya çıkarır.
Rıza halinde değil, hoşnutsuzluk halinde seven ile sevmeyen belli olur… İslam
nedir ve Müslümanlar kimlerdir? İslam kitaplarda, Müslümanlar ise türbelerde…
Çöl… Bakmayın un ufak kumlar denizi
olduğuna. Çöl benim hem yuvam, hem tarihim, hem yüreğim, hem de hikâyemdir.
İman yolunda, yalnızlığımı uçsuz bucaksız boşluğuna sığdırmaya çalıştığım
susuz, sessiz ve yakıcı dert ortağımdır. Çocukluğum. Gençliğim, yaşlılığım.
Umutlarım. Kaçışlarım. Gözyaşlarım. Susmalarım. Susuşlarım. Annem. Köyüm.
Develer. Günlümün gökyüzü. Bedenimin kum kuytuları… Yusuf’un kuyuları.
Süleyman’ın mührü. Münevverlik müjdem. Çölümdedir…
Çöl, umutsuz ve suskun bir halde,
kendisini teslim ederek kumların üzerine yayan sonsuz ve esrarengiz bir
azamettir. Çölde en güzel yetişen şey, hayaldir. Hayal, umutta yatar. Umut,
hayal kırıklığına çıkar. Olsun, yine de çöl hayaller doğurur. Çöl, benim hayalhanemdi.
Çölde, gece tasvir edilemez. Çöl, bir
esrarlı hiçlik makamı. Orada dünya ve ahret karşı karşıya… Yer cehennem, göğü
cennet; halkı ise bu ikisini arasında berzahta…
Her insanın iki musibeti onunda
yakasında, onunla birlikte yürüyor… İntikam ve şöhret!
TEVHİT, TEK AŞK ALLAH’TIR DEMEKTİ
Aşkı olmayanın imanı olmaz.
İmanı olmayanın dini olmaz.
Dini olmayanın ameli olmaz.
Namaz dinin direğidir.
İmanın direği ne? Aşk’tır!
“Yalnızlık ve hüzün müminin
ganimetleridir!”
Kumlara boylu boyunca uzanıp, göğün
tavanını seyre dalmak. Ben kimdim? Kimlik, kimin verdiği yüktü?
“Boşu boşuna yaratılmış olamazsın. Bak
ağaca. Kökü toprakta olmasına rağmen, gözleri göklerde. Karıncaya bak. Benim
ayağımı yakan kumların üzerinde sanki bir deniz serinliğinde yürüyor, rızkı
ağzında. Şikâyeti yok. Ezilme korkusu yok. Kime güveniyor? Niye bu kadar rahat?
Teslim ve tevekkülü, ince sırtında vakarla taşıyor?
Hayal kavgasının ortasında, fıtratımın
derinlerinden bir ses amansız bir şekilde bana sesleniyor. Ben bana
konuşuyorum. Ben bana konuşuyorum: “Dinleme! Hiçbir arzuya kulak verme!”
Bu dünyanın sayısız aldatıcı renkleri
arasından, gökyüzünün temiz mavisi dışında hiçbir renge göz dikmedim. Hayatın
ördüğü her şeyi gördüm, ölçtüm, tarttım, bitirdim ve geçtim.
Ellerim boş, eteğim boş; çölde kuru
başını rüzgâr gibi savuran bir avareyim. Dünyanın benim için artık hiçbir şeyi
yoktu. Ben cesur, mağrur ve müstağniydim. Cesaretten, gururdan ve
müstağnilikten değil, “sahip olmamak”tan ve “istememek”ten cesur, mağrur ve
müstağni oluşum. Hayat, beni incitmeyecek kadar küçük, kalbimi titretmeyecek
kadar cılızdı. Ben “elden kaçırmanın” beni hayıflandırmayacağı kadar “eli
boş”um. Hiç kimse bir başkasının anladığı kadar olmamalı. Başkalarının anlamlandırmasından
kurtulamadıkça kendiniz olmanız hayaldir…
Her şey fıtratı üzerine hareket etsin
uyarısı. Rüzgâr rüzgârlığını bilip esecek, kuş kuşluğunu bilip uçacak, ağaç
meyvesini verecek ve insan kulluğunu bilip yaşayacak. Nizamı koruyacak. Boşu
boşuna yaratılmadıysak, boşu boşuna da yaşamayacağız.
ÇÖLDE MÜJDE BULUNMAZ BİR HEDİYEDİR
Dile ile istiğfar, yalancıların işidir.
Arif kişi odur ki, Hak’tan gönül ister. Hak dileğni bağışlayınca da onu
tövbeyle doldurup hemen Hakk’a iade eder… Haydi gel! Allah’ın bizim
hakkımızdaki hükmüne ağlayalım. Nasibimize ya sevinç düşer, ya hüzün…
RÜYALARDAN RÜYALARA İMANIM KANATLANIYOR
İnsan dediğin nedir ki? Sadece bir
nefes, var mıdır başka emaresi? Bir nefes aldım aşk pazarından. Ama kanımla
aldım. Ateşin içinde yürüyerek aldım. Nefesimi, nefesin sahibinden başkasına
satmam…
DÜNYA AŞKIN ÖNÜNDE SADECE BİR KUM
TANECİĞİDİR
Her güzellik Allah’ın güzelliğine bir
delildir. Allah mutlak güzelliktir. O halde bu güzelliğin insanlardaki
tecellisini küçük görmek günahtır. Allah’ı sevdiğini söyleyip de insanların
kusur ve ayıplarını yerden yere vurarak küçük gören Allah’ın güzelliğini
çirkinleştiriyor demektir. Böyle insanların bu dünyaya bir kum tanesi kadar
yararı olmaz.
AŞK İÇİN BİR ADIM DAHA
Hayatta paradan değerli çok şey vardır.
Bazen, birine yapılan iyiliğin bedeli hayattaki hiçbir parayla, altınla,
gümüşle karşılaştırılamaz. Yerine göre bir teşekkür dilemek ya da siz
beklemeseniz de bir şükran belirtesi görmek, yaptığınız işten kazanacağınız
ücretin çok çok önüne geçer.
Neleri doğru gördüğünüz, vicdanınızın
size söyledikleriyle çok alakalıdır. Kötülüğü, haksızlığı ve ahlaksızlığı
sessizce kabul ederseniz ve bunların karşısında vicdanınızn sesine göre
davranmazsanız, bütün o pislikleri yapanlardan ne farkınız kalır? Sanıyor
musunuz ki, bir gün o pislikler sizin kapınızı çalmaz? Sustuğunuz sürece,
başınıza gelecek olanlara da hazırlıklı olmanız lazım…
ÖZLEM KUMLARININ HER BİRİ BİR DAĞ OLUYOR
Aşk yolculuğunun yakınlık ve uzaklık
mesafesi olmaz. Aşk yolunda olanın, “Ya bulamazsam?” derdi olmaz. Sen yola
düşmeden bir bak bakalım yüreğine, yol sana kısmet olup düşmüş mü?
AŞK YOLCULUĞUNA İZİN NASİP OLUYOR
“Kün fe yekün!” dedi. “Ol deriz ve olur…
Yüce Allah, gözünüzle gördüğünüz ve dahi görmediğiniz ne varsa, kudretiyle
olmasın ister. İşte o an, tohum toprağa ve kan rahme düşer. Ağaçlar oluşur,
çimenler yeşerir, hayvanlar doğar… İnsanlar doğar.
AŞK YOLCULUĞUNA BESMELE ÇEKMEK
Aşk, gidebileceği bütün yolların başında
avare kalmış insanın mustarip ayaklarının aradığı zincirdir. Ey Rabbim! Ben bu
yeryüzünde garibim. Ey Allahım! Aşkını benden esirgeme. Hayretimi artır… Ey
sustukça içime çarpıp dönen, ey sesimin duyulmayan yankısı! Yalvartma beni
kendine. Ey Rabbim! İhtiyacım olanı ver bana: Aşkını!...
ERAK AĞACINDAN ÇOBAN ARMAĞANI
Aşka düşman olana şaşırmamak gerek, aşkı
çekememek bazı insanların tabiatında vardır. Bereketten bahsedenlerin, bereketi
kıskanması gibi…
Yüce Allah bizlere, şer görünende bir
hayır, hayır görünende de bir şer gizlidir, demiyor muydu?
BEDEVİ EŞKIYA: HAZER
Yırtıcı bir aslanın gazabından
kurtarılan kişi, bu iyiliği yapanın meşhur olup olmadığına bakmaz. Öyleyse
insanlar niçin bilgiyi meşhur kişilerde arıyorlar?
AŞK KOKAN ŞEHİR: MEDİNE
Duayla başladım ben bu aşka… Ve hep hamt
ettim… Senden bir amin gelsin diye… Ben seni Allah için sevdim ey peygamberim!
Sadece hayatları kendi gözleri önünde önceden ölmüş olanlar, ilahi aşk uğruna
ölebilirler! Senin yolunda ölmeye geldim ey Habibullah!
YARATILAN HER ŞEYDE AŞK VARDIR
Eğer içinde Allah aşkı yoksa bir ömür
bir gece kadar bereketsiz, eğer içinde Allah aşkı varsa, bir gece bir ömür
kadar bereketlidir; Kadir Gecesi’nin bin aydan hayırlı olmasının anlamı da
budur.
Şer görünen her şeyde mutlaka bizim için
bir hayır gizliydi.
MEDET EY SEVGİLİ! YETİŞ EN SEVGİLİ!
Ömrüm, özüm ve sözüm üç aşk üzerine
örüldü: Allah aşkı, Peygamber aşkı ve annem. Bana kendini üç kelimeyle anlat
deseler; yetimlik, yalnızlık ve yolculuk derim… Babasız kalmanın acısını imanla
doldurdum, yalnızlığımda Allah’a sığındım. Yolculuğumu Habibullah’ın aşkına
adadım.
Benim bunca dünya nimeti arasında kendim
için seçtiğim ve sevdiğim tek şey yalnızlıktır. Yalnızlık kalabalığının içten
içe yanıp eriyen mumuyum. Bir atlının değil, çöl yalnızlığının tozuyum. Bir
şefkat kolunun sıcaklığını istiyorum. Habibullah’ın aşkının kıblesi Kabe, imanı
Hira’da oluşmuş; ruhu ve duyguları Musa ise, İbrahim ve Muhammed dolu bir aşk
yolcusuyum.
O YOKSA, CÜMLE ALEM TOPRAK OLSUN!
Hz. Muhammed’in makamı “kamil dostluk”
makamıdır. Bütün dostluklar perdelidir. Hz. Muhammed’in dostluğu perdesiz bir
dostluktur. Bu günahkar gidişin son demi bilmem ki ne olacak? Gelecek bir gün
ecel kase-i ömrüm dolacak. Ancak beni kurtaracak bir ulu peygamberim ar.
Neredesin ey dost!
“Anne sözü dinlemek insana peygamber
hırkası giydirir…” dedi ve hırkayı benim üzerime doğru verdi. “Bu hırka
sevgilimiz Hz. Muhammed efendimizin miraca yükselirken üzerinde bulunan
hırkaydı…”
MERHABA EY YETİMLER ŞEHRİ
Her peygamber Allah’ın insanlığı
sadakasıdır. Her peygamber bir nur kaynağıdır. Nura muhatap olmuşsanız, kör
olsanız da görürsünüz. Nurdan mahrum kalmışsanız, görseniz de körsünüzdür.
ALLAH’IN EVİNDE OLMAK
Burası dünya ve biz artık onun
yalanlarından çok sıkıldık. Sana gelmek, orada kalmak istiyoruz Rabbim! Çok
unuttuk Rabbim, artık seni hatırlamak istiyoruz. Bizi, seni hiç
hatırlamayanlardan etme Rabbim!
Ey her şeyin gerçek sahibi ve mabudu
olan Allahım!
Bütün benliğimle inanıyorum ki senin
bilgin dışında bir yaprak dahi düşmez, bir sinek dahi kanat çırpmaz. Çünkü sen
her şeyi hakkıyla bilen Alim’sin!
Hatalarımı affet. Değil mi ki sen
kullarına bu hükmü verdin, “Bana yönelin, benden isteyin, kabul edeyim…” dedin,
ben de yüzümü sana çevirdim. Elimi sana uzattım. Senin kapına geldim. Eğer
affedersen bu senin şanındır.
KABE’DE NURDA YIKANMAK, KUFE’DE NİFAKA
BULAŞMAMAK
İki seçenek var: Ya Kabe’ye yüreğini
koymak, ya Kabe’yi yüreğine koymak. Sen ikincisini yap, yüreğin yürüyen Kabe
olsun. Nice hacca gidenler vardır ki Kabe onlardan kaçar; nice gidemeyenler
vardır ki Kabe ona koşar.
KADERİMİN KÖRDÜĞÜM ŞEHRİ: KÜFE
Yüksekliği aradım, tevazuda buldum.
Hatır aradım, halka nasihatte buldum. Nesep aradım, takvada buldum. Şeref
aradım, kanaatte buldum. Rahatlık aradım, zühtte buldum. Zenginlik aradım,
tevekkülde buldum. Allah sevdiği kulunu dünya menfaati için kullanmaya çalışana
müsaade etmez. Düş yakamdan ey dünya!
Çevremdekiler bana “Esam” lakabını
taktılar. Esam, sağır demekti. İnsanlar dedikoduyu, gıybet etmeyi, başkalarını
çekiştirmeyi, ayıp aramayı ve en ufak hatayı büyütüp konuşmayı çok
seviyorlardı. Nerede birkaç kişi bir araya gelse, başkasını konuşurdu. Beni
yanlarına davet ederlerdi, katılmazdım. Söylediklerini duymazdan gelip cevap
vermediğim için, “Bu adam besbelli sağır, işitmiyor, ilgilenmiyor, bu olsa olsa
esamdır,” diyorlardı.
Herkes o sevgiliyle ölüm anına kadar
beraber olabilmiş, bazısı da kabrin başına kadar beraber bulunabilmiş, toprağa
verilince ona veda etmiş. Herkes sevgilisini karanlık bir kuytuya bırakıp geri
dönüyor. Düşündüm. Kendime öyle bir sevgili bulayım ki, hayatımda ve vefatımda
benimle beraber olsun. Salih amelden başkasını bulamazdım. Yüce Allah’ın
rızasını kendime sevgili edindim.
KULLUĞUMUZU BİLMEK
Kuran-ı Kerim’e gözünle bakarsan
yazıları görürsün, Aklınla bakarsan ilmi görürsün, Kalbinle bakarsan aşkı
görürsün, Ruhunla bakarsan Rabb’ini görürsün.
Sevgi ve yumuşaklık insanı Allah’a
götüren tek yoldur. Nefsinizi terbiye edeceğiz diye mağdur bırakmayın, nefsin
aşırı isteklerini birden kesmeyin. Yavaş yavaş terbiye edin, önce küçüklerden
başlayın. Mesela en kolayı ne, yalan mı söylüyorsunuz? Önce onu bırakmaya
başlayın arkası gelir. Kimseye beddua etmeyin. Çünkü beddua etmekle Allah’a
akıl öğretmek gibi olursunuz. Dua edin. Duanın gerçek manası, “Ben Allah’layım,
Allah da benimle,” demektir. Kulluğunuzu unutmayın. Kulluk başkasına eziyet
etmemektir. Kendine üstünlük ve imtiyaz görmemektir. Aslında kulluk, sabah
sokağa çıktığınızda herkesin sizden farklı olmadığını hissedebilmektir. Kulluk,
ilahi kaderler karşısında Allah’ı sevip teslim olmaktır.
“Ey Peygamber aşığı Veysel, bizlere
nasihat ver, Kufe’de senden nasiplenmesini bilmeyen o kadar çok kişi var ki.”
Nasiplerin peşinden koşmayın, bırakın
onlar sizin peşinizden koşsun. Bu benim tecrübe ettiğim, gözlerimle gördüğüm
bir şeydir. Bunu “yol”a girmiş olan ve bu yolu deneyen benden başka kimseler de
görmüştür. Acele etmeyin, nasiplerinizi kaybetmezsiniz. Hz. Peygamber’den şöyle
rivayet olunmuştur. “Hiç kimse rızkını tamamlamadan dünyadan göçmez. O halde
Allah’a karşı takva sahibi olun ve isteklerinizi güzelleştirin.” Yavaş olun,
hırslanmayın, boşa yorulmayın, sebatlı olun. İsteklerinize karşı işte böyle
olun. Bütün tasarruflarında, davranışlarında Kitap ve sünnetten fetva al. Eğer
imanınla ilgili bir sıkıntıya düşersen, “Ne dersin ey Kitap? Ne dersin ey
sünnet? Ne dersiniz? dersin. Eğer böyle yaparsan, müşkülün hallolur, zulmetin
kaybolur. Zulmetmemeye çalışın. Hakları hak edene vermek uğrunda çabalayın.
Aranızda hediyeleşin. Birbirinize merhamet edin. Birbirinize lanet okumayın.
Birbirinize kahretmeyin.
Birbirinize güzellik ve hoşlukla muamele
edin. Birbirinizin hatalarını affedin. İnsanları Allah’ın örtüsünün altına
çağırın. Siz insanların hatalarını örtün ki, Allah da sizin hatalarınızı
örtsün. Allah-ü Teâlâ, Settar ül-Üyub’dur. Yani, ayıpları örtendir. Bir günahı
ortaya çıkararak, ifşa etmek, mümine yakışmaz. Bir insanı, hatasından dolayı ayıplamak doğru değildir.
Kusur örtücü olmak bir fazilettir. Dünyada kusur örtenleri, ahrette Allah
kusurlarını gizlemek suretiyle mükâfatlandıracaktır.
Arka Kapak:
“Bana, ‘Sen kimsin?’ diye sormayın. Ömrü
azıcık kalmış bir HİÇ’im. Ben, hiçbir şeyim, hiçbir şeyim. Yürek vermediğiniz,
ta içinize erişemez. İnsanlara baktım ki her biri kendisine bir sevgili
edinmiş. Kimi kadın, kimi erkek. Bazısı nefis, bazısı da heva. Kimi mal, kimisi
de şöhret. Herkes o sevgiliyle ölüm anına kadar beraber olabilmiş, bazısı da
kabrin başına kadar beraber bulunabilmiş, toprağa verilince ona veda etmiş.
Herkes sevgilisini karanlık bir kuytuya bırakıp geri dönüyor. Düşündüm. Kendime
öyle bir sevgili bulayım ki, hayatımda ve vefatımda benimle beraber olsun.
Ömrüm, özüm ve sözüm üç aşk üzerine örülü: Allah aşkı, Peygamber aşkı ve Annem.
Bana kendini üç kelimeyle anlat deseler; yetimlik, yalnızlık ve yolculuk derim…
Babasız kalmanın acısını imanla
doldurdum, yalnızlığımda Allah’a sığındım. Yolculuğumu Habibullah’ın aşkına
adadım.”
Veysel Karani, ellerini kuma, alnını
hırkaya dayayarak secde vaziyetinde devam ederken sırtına bir ok daha geldi.
Derken bir ok daha… Bir ok daha… Saplanan oklardan neredeyse sırtı görünmez
olmuştu…
Kana boyanmış dudaklarında son cümlesi
düştü hırkanın üzerine: “Esselamü aleyke ya resulullah…”
Bir şehit! Ne de güzel bir şehit!
Görüyor musunuz, ne kadar tatlı, ne kadar huzur içinde ölüyor? Doksan yedi
yıllık ömür, Allah yolunda savaşırken, şahadetle son buldu… Âşık, maşuğuna
kavuşmuştu artık!
Ey bütün zamanların çıldırtan
gözyaşları! Şimdi sağanak sağanak dua. Hilalin sureti düşüyor suya. Ey aşka hep
yalınayak koşanlar. Bakın gökte yıldız yıldız akıyor Esma-ül Hüsna. Bir tek
damla şahadet kanıyla tufandır yüreğimiz. Şimdi aşk. Şimdi şahadet vaktidir.
Derdin nedir? Derdim ‘Aşk’a
Yolculuk’tur. Ya sizin derdiniz ne ki dudağınızda derman kelimesi hiç eksik
olmuyor. Öyle bir derdiniz olsun ki bin dermana değişmeyesiniz.
“Üveys bize biraz kendinden bahset.”
“On yaşında Hanif, tek Allah inancına
sahiptim. Elli iki yaşında Hz.Muhammed’i rüyamda görerek Müslüman oldum. O
vakte kadar tarif edilmiş esaslara göre ibadetlerimi yapıyor, itikat üzerine
yaşıyordum.
Rüyalarda Hz.Peygamber bana hikmeti
öğretti. Ayetleri bana okurdu. İslam dininin bütün mesaj ve hükümlerinden
haberdar olurdum. Kuru kuruya kulluk olmaz. Ben kulum demekle iş bitmiyor. “Ben
Allah’ı seviyorum,” sözü dudaktan bin kez aksa ne fayda? Kulluk aşk işidir. Söz
işi ile aşk işini karıştırmayın. Ben ilmi insanlar ismimden bahsin diye değil
hikmet için öğrendim. Hikmet Allah’ın kullarına ilimle hizmet etme sevgisidir.
Yetmiş iki yaşımda peygamberime ilk
ziyaret yolculuğuna çıktım. Üç yıl sonra ikinci ziyaret için yoldaydım. Nasip
olmadı Habibullah’ı görmek. Medine, Mekke derken şimdi buradayım. Doksanlı
yaşlarıma rağmen hâlâ peygamberime doyamadığımın hasretindeyim. Aşk
yolculuğundaki doksan yedi yılımı, Peygamber yolunda bir an kadar bile uzun
görmüyorum.
“Büyük günahlar için ne dersin?”
“Hiçbir günah, Allah’ın rahmetinden daha
büyük değildir. Allah’ın bağışlamasından ümidi kesmek ve insanları Allah’la
korkutup ümitlerini yok etmek günahların en çirkinidi.”
“Biz gençlerin en çok düştüğü
hastalıklardan birisi de haset. Haset duymaktan nasıl kurtulabiliriz?”
“Haset, Allah’a ‘Sen kime ne vereceğini
bilememişsin!’ küstahlığında bulunmaktır. Kimseye haset duymazsan Allah seni
sadece başkalarının şerrinden değil, senin kendi şerrinden de korur! Hasetten
kurtulmanın tek yolu Allah’taki insan sevgisini kavramandır. Allah bizleri
severken bize ne oluyor da insanları sevmiyoruz? Kuran en çok Allah’tan söz
etse de, Kuran’ın konusu Allah değil insandır. Halinizden şikayette bulunmayın.
Sabredin. Feryat etmeyin. Doğruluk üzerine devam edin. Birbiriniz için duacı
olun. Duada ellerimizi kullanmamızın sebebi bellidir: Ya Rab! Elimden gelen her
şeyi yaptım! Eliminden gelmeyen için sana el açarım.”
“İbadet ederken beklenti içerisine hiç girdiğiniz
oldu mu?”
“Ben Allah’a bir işçi gibi ücret
bekleyerek ibadet etmem!”
“Allah’ı unutanlara ne yapmalıdır?”
“İnsanın Allah’ı unutması felakettir,
fakat daha büyük felaket, Allah’ın insana kendini unutturmasıdır. İnsan en çok
ölümü unuttuğunda Allah’ı da unutmaya başlamış demektir.
Hepimiz bu dünyada bir gaye için
yaratıldık. O da Allah-ü Teala’nın rızasını kazanmak. O’nun rızasını kazanmak
da O’nun kullarına iyilik etmekten geçer. O’nun kullarına vermekten geçer.
O’nun kullarının duasını almaktan geçer. O’nun kullarını razı eden Cenab-ı
Hakk’ı razı etmiş olur. Allah-ü Teala’nın razı olması için önce kulların razı
olması lazımdır. Mesela kim? Evvela anne baba, hoca, arkadaş… Yani kimin hakkı
varsa öncelikle onların razı olması lazımdır.
Kabirleri ziyaret ediniz. Salih
kimseleri de ziyaret ediniz. Hayırlı işler yapınız. Böyle yaparsanız her
şeyiniz düzelir.
Kadınlara iftira atmaktan uzak durun.
Onları fitne sebebi olarak görmeyin. Fitne kadının yüzünde değil, fitne erkeğin
gözündedir. Kadınlarınıza iyi davranın. Onları da aziz bir can taşıdığını
unutmayın. Onlar köleniz değil baş tacınızdır. Annenizin duasını, babanızın
rızasını gözetin. Anne ve babasının iznini almayının iki dünyada işleri rast
gitmez.
Her sabah onların yüzünü güldürmeden
evden çıkmayın. Peygamberlerin çoğu babasız büyüdü. Ben babasız büyüdüm.
Babasızlığın ne acı olduğunu bilemezsiniz. Onun kıymetini toprağın üstündeyken
biliniz. Toprağın altına gönderdiğinizde de baba dostlarını ziyaret ediniz.
“Aşk yolu nedir?”
Sustular. İçlerinden hiçbir konuşmak
istemedi. Söz yine bana kalmıştı:
“Aşk yolu, gönüldür. Gitmek
“kendiliksiz” kendine gitmektir. Bilmek ve bulmaktır. Yani kendi hakikatimizi
bileceğiz ve nihayet kendi hakikatimizi açıkça görüp buluşacağız, kayıtsız
şartsız aşka kavuşacağız; o halde aşkın yolu önce kendi içimizde aşkı
sağlamaktan geçiyor. Kendi içimizde aşk ne demektir? Nefesimizle ruhumuz
arasındaki kavgaya son vermek demektir.
Bana gönül yolunu soruyorsunuz. Cevabı
bizzat peygamber efendimiz vermiştir: “Gönül evine Ali kapısından girin.”
İşte gençler Hz.Ali’nin nuruyla
aydınlanın ki kalbiniz gönül olsun. Gönlünüz aşk-ı Muhammed olsun. Aşk-ı
Muhammed demek insanlarla ilişkileriniz güzel olsun demektir.
“Görüyoruz ki halk sizinle alay edip
sizi küçümserken siz hiç kızmıyorsunuz? Siz bize iyiyi kötüden ayırmayı
öğretiyorsunuz ama halkın kötülüğüne öfkelenmiyorsunuz. Neden?”
“Delikanlı haklısın. Bana yapılanlara
dilimle itiraz etmem gerekirdi ama gönlüm her şeyi Allah’tan bilmeyi o kadar
öğrendi ki dilim de ona uydu. Edep öyle bir şeydir ki dili bile zaman zaman
susturur. “La mevcude illallah”, yani Allah’tan başka mevcut yoktur diyen gönül
başkasının eziyetine dil çıkarmaz. İnsanı tevhide gitmekten alıkoyan üç şey
vardır: ahmaklık, cimrilik ve kibir. Kibir, kendini kul olarak değil put olarak
görmektir. Cimrilik ise aşkın bereketini bizzat aşktan kıskanıp saklamaya
çalışmaktır. Ahmaklık, aciz olduğunu unutarak, sınırlı kıt aklınla utanmadan
kalkıp Allah’a akıl vermeye çalışmaktır. Aşk ehli isen bunun üçünden uzak dur.
İblis kibirdir. Firavun ahmaklıktır. Cimrilik Ebu Leheb’dir.
Hz. Ali diyor ki, kendisindeki ayıbın
aynısıyla başkasına ayıplayana acırım. Allah’a aşık olanlar, Allah’ın kullarını
ayıplayıp gönül kırıyorlarsa sakın ha aşktan bahsetmesinler. “Allah büyüktür!”
diyen birisi hiç kimseyi küçük görmesin ve kimseye hürmetsizlik etmesin.”
“Ey Üveys, bize dua öğretir misiniz?”
“Allah’a her halinizle dua edin.
Hayatınız dua üzerine olsun. Her gece uyumadan önce şu duayı okurum. Siz de
öyle yapın:
“Ey Rabbim! Ey nur, ey Kudüs! Ey ilklerin
ilki ve sonların sonu!
Rabbim, iman perdesini yırtan
günahlarımı affet. Senden başka günahlarımı bağışlayacak, suçlarımı örtecek
kimsem yok. Biliyorum ki ben nefsime zulmettim. Sana itaat etmedim. Bütün
bunlara rağmen beni unutmadığından ve bana lütfettiğinden dolayı, kalbim sana
kavuşma arzusuyla yanıyor. Rabbim biliyorum ki sen benim dostumsun. Her
kötülüğümü örtersin. Rabbim görüyorsun ki, zincirlerim beni çökertti. Dünya
beni aldattı. Gururum ve kayıtsızlığım kalbimi katılaştırdı. Rabbim biliyorum
ki sen benim dostumsun. Affet beni ey Rabbim.”
SAMİMİYET SAFININ SIKLAŞTIRILDIĞI SAVAŞ:
SIFFIN
Şehitlik yolu, ehlibeytten
aktarılmıştır. Bu aktarılış, akraba bağıyla değil aşk bağıyladır. Aşk
yolculuğuna çıkan her iman erinin yolu Ehli Beyte uğramıyorsa ziyandadır.
ŞAHADETE KANAT ÇIRPIŞ
Ey dünya sen bir perdesin, ey nefis sen
gönülden geridesin. Perdeyi yırttım, gönlü nefis taşına çaldım. Ey can sen sen
ol, Rabb’imle aramıza girme!
İnceleme Notu:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder