Gülmek
bölünmüş parçalarını birleştirir, dağınıklığını giderir. Buna şahit olmadın mı?
İçten bir kahkaha attığında aniden tüm dağınıklığın yok olur ve bütünleşirsin.
Güldüğünde ruhunla bedenin bütünleşir birlikte gülerler. Düşündüğünde bedenin
ve ruhun ayrıdır. Ağladığında beden ve ruh tektir; uyum içinde çalışırlar.
Hiçbir zaman unutma ki tüm bunlar iyidir, iyiliğin içindir, çünkü seni
bütünleştirir.
Gülmek,
ağlamak, dans etmek, şarkı söylemek bunların hepsi seni tek parça yapar,
böylece uyum içinde tek vücut halinde işlevini sürdürürsün, ayrı ayrı değil.
Düşünmek beyinde olur ve beden o arada bin tane iş yapabilir; yemek yemeye
devam edersin, beyin de düşünmeye. İşte ayrım budur. Yolda yürürsün: beden
yürüyor ve sen düşünüyorsun; yolu düşünmüyorsun, etrafındaki ağaçları
düşünmüyorsun, güneşi, geçen insanları düşünmüyorsun, ama başka şeyleri, başka
dünyaları düşünüyorsun. Ama gülersen ve kahkahan içtense, uyduruk değilse,
aniden bedeninle ruhunun birlikte çalıştığını hissedersin. Gülmek sadece
bedende olmaz, en derinlere iner. Varlığının merkezinden yükselir ve her yere
yayılır. Gülerken bütünleşirsin. 
 Gülmek, insanın varoluşsal yalnızlığını aşabildiği nadir anlardandır. Çünkü kahkaha, yalnızca bir ses değil; bir ruh hâlinin dışavurumudur. Gülmekle birlikte, birey kendi içsel sınırlarını gevşetir, benliğin katı duvarları çatlar ve ötekiyle kurulan bağ derinleşir. Bu bağ, kelimelerle değil, ortak bir ritimle kurulur. Gülmek, bu ritmin en saf hâlidir; çünkü insan, gülerken kendini savunmaz, kendini sunar. Ve bu sunuş, bir bütünleşmenin başlangıcıdır.
Gülüş, zamanın akışını durdurur. O an, geçmişin yükü ve geleceğin belirsizliği silinir; yalnızca şimdi kalır. Bu “şimdi”, bireyin kendisiyle ve çevresiyle en sahici temas kurduğu andır. Gülmek, bu anlamda, bir varoluş biçimidir—neşenin değil, açıklığın göstergesidir. Çünkü insan, gülerken yalnızca mutlu olmaz; aynı zamanda kendini açar, kendini teslim eder. Bu teslimiyet, bir zayıflık değil; bir cesarettir. Ve bu cesaret, bütünleşmenin en derin biçimidir.
Toplumsal düzlemde gülmek, bireyler arasında görünmez bir köprü kurar. Aynı şeye gülen insanlar, aynı duyguda buluşur; aynı ritimde titreşir. Bu ortaklık, dilin ötesinde bir anlaşmadır. Gülmek, bu bağlamda, kültürel bir kod değil; insani bir özdür. Çünkü kahkaha, kimlikleri askıya alır, statüleri siler, mesafeleri kapatır. Gülüşün içinde herkes eşittir; herkes çıplaktır. Ve bu çıplaklık, bir arınma biçimidir—birbirine yaklaşmanın en doğal hâlidir.
Sonuçta gülmek, yalnızca bir tepki değil; bir davettir. Bireyin ötekine “Ben buradayım, seninle aynıyım” deme biçimidir. Bu davet, kelimelerle değil, sesin titreşimiyle yapılır. Gülmek, bu anlamda, insanın kendini hem kendine hem dünyaya açtığı bir eylemdir. Ve bu açıklık, bütünleşmenin en yalın ama en güçlü hâlidir. Çünkü insan, gülerken yalnızca neşeyi değil; kendini paylaşır. Ve paylaşılan her şey, birliğe dönüşür.
Gülüş, zamanın akışını durdurur. O an, geçmişin yükü ve geleceğin belirsizliği silinir; yalnızca şimdi kalır. Bu “şimdi”, bireyin kendisiyle ve çevresiyle en sahici temas kurduğu andır. Gülmek, bu anlamda, bir varoluş biçimidir—neşenin değil, açıklığın göstergesidir. Çünkü insan, gülerken yalnızca mutlu olmaz; aynı zamanda kendini açar, kendini teslim eder. Bu teslimiyet, bir zayıflık değil; bir cesarettir. Ve bu cesaret, bütünleşmenin en derin biçimidir.
Toplumsal düzlemde gülmek, bireyler arasında görünmez bir köprü kurar. Aynı şeye gülen insanlar, aynı duyguda buluşur; aynı ritimde titreşir. Bu ortaklık, dilin ötesinde bir anlaşmadır. Gülmek, bu bağlamda, kültürel bir kod değil; insani bir özdür. Çünkü kahkaha, kimlikleri askıya alır, statüleri siler, mesafeleri kapatır. Gülüşün içinde herkes eşittir; herkes çıplaktır. Ve bu çıplaklık, bir arınma biçimidir—birbirine yaklaşmanın en doğal hâlidir.
Sonuçta gülmek, yalnızca bir tepki değil; bir davettir. Bireyin ötekine “Ben buradayım, seninle aynıyım” deme biçimidir. Bu davet, kelimelerle değil, sesin titreşimiyle yapılır. Gülmek, bu anlamda, insanın kendini hem kendine hem dünyaya açtığı bir eylemdir. Ve bu açıklık, bütünleşmenin en yalın ama en güçlü hâlidir. Çünkü insan, gülerken yalnızca neşeyi değil; kendini paylaşır. Ve paylaşılan her şey, birliğe dönüşür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder