6 Temmuz 2013 Cumartesi

mavinin dayanılmaz cazibesi


Mavi yolculuklarda en çok tercih edilen ahşap tekneler üç tip. Sahillere özgü, iklim koşullarına uygun Akdeniz guleti (arkası yuvarlak gelen), keç (ayna kıç da tabir edilen, düz arkalı) ve tırhandil (önü ve arkası aynı şekilde başlayıp ve biten). Ahşap teknelerin en büyük özelliği, yolcuların güvertede daha çok zaman geçirmelerini, güneşten yararlanmalarını sağlayacak şekilde dizayn edilmiş olmaları.
Peki, mavi yolculuk için en doğru zaman ne zamandır? Mavi yolculuğun en uygun zamanları kimilerine göre ilkbahar; doğanın uyanmaya başladığı, kimsenin olmadığı, denize girmenin cesaret istediği zamanlar, kimilerine göre de sonbahar; güneşin etkisini çok hafif hissettiğimiz, deniz ve doğanın kışa girmeden bezendiği renkleri sergilediği mevsim. Fakat ülkemizde yaz tatili olarak Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları tercih edildiğinden, bu aylarda mavi yolculuk yapanların sayısında patlama oluyor.
Genellikle mavi yolculuk için belirlenmiş yedi ana rota var: Bodrum-Didim, Bodrum-Gökova Körfezi, Bodrum-Marmaris, Marmaris-Datça, Marmaris-Karacasöğüt, Marmaris-Fethiye, Antalya-Kaş.
Bodrum-Gökova Körfezi rotasında birbirinden güzel koylar arasında seçim yapmak çok zor. Lingöz ve Küfre inanılmaz güzellikte. Özellikle Küfre’yi görmelisiniz. Küfre, anakaraya sokulmuş cennet koylardan biri. Genellikle dönüş yolunda uğranan Küfre, mavi yolculuk sırasında “karaya çıksam da, doya doya yürüsem” hissini uyandıran bir yer.
Hisarönü Körfezi’ne uğrayacağınız Marmaris-Datça rotasında karşınıza çıkacak en şaşırtıcı koylardan biri, Bencik.
Yine Datça Yarımadası’nın kuzeyinin görülebildiği Marmaris-Karacasöğüt rotasında, Nknidos’u ve Ovabükü’ne uğranılmalı. Özellikle Ovabükü, doğaya ait olduğu hissini hâlâ koruyan kıyı kahveleri ve lokantaları ile çok keyifli bir durak. 
 
 Mavi Yolculuk, yalnızca bir seyahat biçimi değil; insanın içsel coğrafyasına yönelmiş bir varoluş deneyimidir. Denizin sonsuzluğu, karanın sınırlarını aşma arzusunu doğurur; çünkü su, hem başlangıcın hem dönüşün metaforudur. Bu yolculukta, kıyılar birer durak değil; birer düşünce kırıntısıdır. Her koy, bir sessizliğin yankısı; her dalga, zamanın ritmik bir hatırlatıcısıdır. Mavi, burada yalnızca bir renk değil—bir hâl, bir derinlik, bir çağrıdır.

Tekne, bu yolculuğun mekânı değil; bir geçiş aracıdır. Ahşap gövdesiyle doğaya karışan, rüzgârla konuşan, yıldızlarla uyuyan bir varlık gibi davranır. İnsan, bu teknede yalnızca yol almaz; kendini çözer, kendini yeniden kurar. Gündelik hayatın dikey mimarisinden sıyrılıp yatay bir düzleme geçmek, zamanın ve mekânın algısını değiştirir. Mavi Yolculuk, bu anlamda, modern insanın hızla örttüğü içsel sessizliğe açılan bir pencere gibidir.

Deniz, burada öğretmendir. Onun sabrı, dalgaların tekrarıyla; onun bilgeliği, derinliğin sessizliğiyle konuşur. Mavi Yolculuk, bu öğretinin öğrencisidir. İnsan, her gün yeni bir koyda uyanırken, yalnızca manzara değil; kendine dair bir hakikatle karşılaşır. Güneşin doğuşu, bir başlangıcın değil; bir farkındalığın işaretidir. Ve bu farkındalık, yalnızca dışsal güzelliğe değil; içsel dönüşüme yöneliktir. Çünkü mavi, dışarıda değil—insanın içinde yankılanan bir sestir.

Sonuçta Mavi Yolculuk, bir kaçış değil; bir kavuşmadır. Doğaya, zamana, kendine ve sessizliğe kavuşma. Bu yolculuk, haritalarla değil; sezgilerle yapılır. Rotası çizilmez, hissedilir. Ve bu hissediş, insanı yalnızca bir kıyıdan diğerine değil; bir hâlden başka bir hâle taşır. Mavi Yolculuk, bu yönüyle, hem bir şiir hem bir felsefedir—suyun üzerinde yazılmış, rüzgârla okunmuş, sessizlikle anlaşılmış bir metindir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder