28 Temmuz 2013 Pazar

unut onu dinsin gönlünde fırtına...

Unutmak, insan zihninin en çetrefilli eylemidir; çünkü hafıza, yalnızca bilgi değil, duygu da taşır. “Unut onu” demek, bir ismi silmekten fazlasıdır—bir zamanın, bir hissin, bir ihtimalin gömülmesidir. Gönülde kopan fırtına, dışarıdan görünmeyen ama içeride her şeyi yerinden eden bir varoluş sarsıntısıdır. Bu fırtına, sevmenin değil; artık sevmemeyi öğrenmenin sancısıdır. Ve unutmak, bu sancının içinden geçerek yeniden doğmayı göze almaktır.

Gönül, doğası gereği tutunur; çünkü insan, anlamı bağda bulur. Ama her bağ, kalıcı değildir. Bazıları, yalnızca bir mevsimliktir—bahar gibi gelir, güz gibi gider. Fırtına, bu gidişin ardından kalan boşluğun sesidir. Unutmak, bu sesi susturmak değil; ona kulak verip anlamını çözmektir. Çünkü gerçek sükûnet, bastırmakla değil; yüzleşmekle gelir. “Dinsin gönlünde fırtına” demek, yalnızca huzur dilemek değil; hakikati kabullenmektir.

Zihnin unutmak istemediği, kalbin hâlâ hatırladığı birini geride bırakmak, bir tür içsel ölüm gibidir. Ama her ölüm, bir yeniden doğuşu da içinde taşır. Fırtına, yıkıcı olduğu kadar arındırıcıdır da. Gönül, bu yıkımın ardından kendi özüne döner; artık başkasının yankısıyla değil, kendi sesiyle konuşur. Unutmak, bu dönüşün kapısıdır. Ve bu kapıdan geçmek, yalnızlıkla değil; bilgelikle mümkündür.

Sonuçta unutmak, bir kaybın değil; bir kazanımın adıdır. Gönülde dinen fırtına, artık dışsal bir varlığa değil, içsel bir dengeye yönelmiş olmanın işaretidir. “Unut onu” demek, geçmişi inkâr etmek değil; geçmişin seni tanımlamasına izin vermemektir. Ve bu izin, özgürlüğün en sessiz ama en güçlü biçimidir. Gönül, fırtınadan sonra susar; ama bu suskunluk, bir bitiş değil—yeni bir başlangıcın habercisidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder