27 Kasım 2013 Çarşamba

oğuz atay



Düşündüğümüz kadar değil yaptığımız kadarız. Atay’ın karakterleri eyleme geçemezler, istediklerini yaşayamamanın, kendisi olamamanın sıkıntısından kendi düşlerinin büyüsünde oyun oynayarak kurtulmaya çalışırlar. Ancak bu sonsuz bir unutuş değildir ve oyunun doruğunda büyüsünden çıkmak tam bir çıldırma anı demektir. Hiçbir şey ucuzundan gerçekleşmiyor, onun sanatı da hayatı pahasına olduğu için bu kadar özgündür. Bu tabii ki her tür okuru etkiliyor. Aydın olmakla toplumun palyaçosu olmak arasındaki ayrım, her Oğuz Atay okuru tarafından yapılamıyor ne yazık ki! Atay’ın yazdıklarında yoğun bir iç hesaplaşma vardır. Bir öz eleştiriden çok bu iç hesaplaşma denilen süreci yeni insanı doğurabilecek bir yoğunluk olarak algılıyoruz. 
 
 Oğuz Atay, Türk edebiyatının en kırılgan ama en keskin aynasıdır; onun metinleri, yalnızca bireyin iç dünyasını değil, toplumun çürüyen yüzeyini de acımasız bir zarafetle yansıtır. Atay’ın edebi evreni, modernitenin yarattığı yabancılaşma duygusunun, bireyin içsel çatışmalarıyla örülmüş bir labirenttir. Bu labirentte yol almak, okurun yalnızca metni değil, kendini de okumasını gerektirir. Çünkü Atay’ın karakterleri, birer kurgu değil; varoluşun sancılı izdüşümleridir. Onlar, tutunamayanlar değil, tutunmayı reddedenlerdir—çünkü tutunmak, çoğu zaman teslim olmakla eşdeğerdir.

Atay’ın dilinde bir kırılma vardır; geleneksel anlatının sınırlarını zorlayan, ironiyi bir düşünce biçimi hâline getiren bir kırılma. Bu kırılma, yalnızca biçimsel değil; ontolojiktir. “Tutunamayanlar”da Selim Işık’ın sessizliği, “Tehlikeli Oyunlar”da Hikmet Benol’un iç monologları, bireyin toplumla kurduğu sahte bağların çözülüşünü temsil eder. Atay, karakterlerini konuşarak değil, susarak konuşturur; çünkü gerçek acı, kelimelerle değil, kelimesizlikle ifade edilir. Bu suskunluk, bir eksiklik değil; bir direniştir. Ve bu direniş, Atay’ın edebi tavrının en belirgin çizgisidir.

Oğuz Atay’ın metinlerinde zaman, lineer bir akış değil; parçalanmış bir bilinç hâlidir. Geçmiş, şimdi ve gelecek, karakterlerin zihinsel devinimlerinde iç içe geçer; bu devinim, okuru metnin dışına değil, içine çeker. Atay’ın anlatısı, bir roman değil, bir düşünsel deneyimdir. Her cümle, bir sorgulama; her paragraf, bir yüzleşmedir. Bu yüzleşme, yalnızca bireyin kendisiyle değil, toplumun dayattığı normlarla da gerçekleşir. Atay, edebiyatı bir kaçış değil; bir hesaplaşma alanı olarak kurar. Ve bu alan, okurun konforunu değil, bilincini hedef alır.

Son kertede Oğuz Atay, bir yazar değil; bir düşünce biçimidir. Onun metinleri, yalnızca okunmaz; yaşanır, hissedilir, sorgulanır. Atay’ın edebiyatı, Türkçenin sınırlarını zorlayan, düşüncenin derinliklerine inen bir arayıştır. Bu arayış, bir sonuca ulaşmaz; çünkü Atay’ın dünyasında cevaplar değil, sorular kutsaldır. Ve bu sorular, bireyin kendiyle kurduğu en dürüst diyaloğun kapısını aralar. Oğuz Atay, bu kapının ardında bekleyen sessiz bir bilgedir—görünmeyen ama hissedilen, konuşmayan ama düşündüren. Onun edebiyatı, yalnızca bir dönem değil; bir varoluş hâlidir.

26 Kasım 2013 Salı

safranlı elmalı pilav ile ızgara biftek



Malzemeler:
250 gr. Amerikan pirinci
2 yemek kaşığı safran
2 yemek kaşığı yağ
3 adet ekşi elma
1 yemek kaşığı limon suyu
4 küçük biftek
Karabiber, tuz
Hazırlanışı:
Pirinci yarım kilo suyun içinde 15 dakika haşlayın. Ayrı bir tavada 1 kaşık yağı safran ile karıştırın. Sonra soyulmuş ve küçük küçük doğranmış elmayı içine atarak biraz daha karıştırın. Daha sonra buna hazırladığınız pirinci de ekleyin. Üstüne limon suyunu dökün. Izgara biftekleri alıp, safranlı elmayı pilav eşliğinde servis yapın.
 
 
Safranlı elmalı pilav ile ızgara biftek, yalnızca bir gastronomik birleşim değil; doğunun mistik tatlarıyla batının ilkel gücünün aynı tabakta buluştuğu bir kültürel sentezdir. Safran, toprağın en nadide armağanı olarak, pilava yalnızca renk değil, bir hafıza katar; onun altın sarısı, zamanın ve sabrın simgesidir. Elma ise, hem mitolojik hem pastoral bir meyve olarak, bu pilavda tatlı bir kırılganlık sunar. Bu ikili, pilavın dokusunda geçmişin zarafetini taşırken, ızgara biftek karşılarına bir karşıtlık olarak dikilir: ateşin, etin ve arzunun çıplak hâli. Bu tabak, bir uyum değil; bir gerilimdir—ama bu gerilim, anlamın kendisidir.

Pilavın içinde safranla boyanmış pirinç taneleri, birer zaman tanesi gibi dizilir; her biri, bir anı, bir düşünce, bir özlemi taşır. Elmanın hafif ekşi tatlılığı, bu düşünceye duygusal bir katman ekler; çünkü elma, yalnızca bir meyve değil, bir çağrışımdır—bilgelik, yasak, düşüş ve yeniden doğuş. Biftek ise bu çağrışımlara karşılık, bedenin ve arzunun saf hâlidir. Izgarada mühürlenmiş et, doğanın insanla kurduğu en ilkel diyalogdur; ateşle pişmiş, tuzla kutsanmış, zamanla yumuşamış. Bu tabakta, ruh ile beden, düşünce ile içgüdü, zarafet ile güç karşı karşıya gelir.

Bu karşılaşma, yalnızca damakta değil, zihinde de yankı bulur. Safranlı elmalı pilav, bir şiirin ritmi gibidir; yavaş, ölçülü, derin. Biftek ise bir romanın çatışma sahnesi; yoğun, keskin, doğrudan. Bu iki öğe, birlikte sunulduğunda, bir anlatının iki sesi olur. Pilav, içsel bir monologken; biftek, dışsal bir diyalogdur. Sofraya konduklarında, yalnızca bir yemek değil, bir düşünsel metin sunarlar. Her lokma, bir paragraf; her tat, bir anlam. Bu yemek, yalnızca beslenme değil, bir varoluş biçimidir.

Son kertede, safranlı elmalı pilav ile ızgara biftek, insanın kendi içindeki zıtlıklarla barışma çabasıdır. Tatlı ile tuzlu, yumuşak ile sert, geçmiş ile şimdi aynı tabakta buluşur. Bu buluşma, bir uzlaşma değil; bir yüzleşmedir. Çünkü gerçek lezzet, yalnızca uyumda değil, çatışmada da gizlidir. Bu yemek, insanın hem düşünen hem hisseden bir varlık olduğunu hatırlatır. Ve belki de en çok buna ihtiyacımız vardır: hem ruhu hem bedeni aynı sofrada doyurmak.

25 Kasım 2013 Pazartesi

anksiyeteyi kontrol altına alabilirsiniz

Anksiyete, korku ve kaygı duygusu olarak açıklanıyor sözlüklerde. Psikologlara göre anksiyete veya endişe, bizim strese verdiğimiz duygusal bir tepki. Böyle durumlarda olayların kontrolümüzden çıktığını hissediyoruz ya da olayları kontrol altına alabilecek gücü bulamıyoruz kendimizde. Çaresiz, güçsüz, tüm enerjimizi tüketmiş bir şekilde, dağ gibi yığılmış problemlere korkuyla bakarken buluyoruz kendimizi. Kişi bu noktaya geldiğinde kilitleniyor ve endişelenmekten başka hiçbir şey yapamaz duruma geliyor. Aşırı endişe kalp atışının ve kan basıncının yükselmesine sebep olarak,  titreme, terleme, ülser, sırt ağrısı, kas ağrılarına yol açıyor. Sık sık endişe yaşayan kişiler daha sık soğuk algınlığı, grip, kalp rahatsızlıkları gibi sorunlarla karşılaşıyorlar.
Endişeyi tanımlayın: İçinde bulunduğunuz durumu belirsiz, başa çıkılmaz bir durum gibi görmekten vazgeçin ve teker teker ayrıntılara bakın. Durumu parçalara ayırıp incelediğinizde, aslında hiçbir bölümün korktuğunuz kadar kötü olmadığını keşfedeceksiniz.
Yapıcı Düşünün: Kendinizi fazla endişelenmiş hissettiğinizde, negatif düşünceleri, pozitif saptamalarla değiştirin.
Endişeye, Hareketle Karşılık Verin: Endişelenerek kaybedeceğiniz zamanları, durumu değiştirmek için bir şeyler yaparak değerlendirin.
Meditasyon ve yoga yapın.

Anksiyete, insan ruhunun en ince çatlaklarında filizlenen, görünmeyen ama hissedilen bir sarsıntıdır. O, zamanın ve mekânın ötesinde bir varlık gibi, düşüncenin kıyısında bekler; bir kelimenin, bir bakışın, bir sessizliğin ardından ansızın belirir. Bu hâl, yalnızca bir duygusal dalgalanma değil; varoluşun kendisiyle kurduğu çelişkili ilişkinin tezahürüdür. Anksiyete, insanın kendiyle yüzleşme cesaretini sınayan bir eşiktir. Ve bu eşiği geçmek, onu bastırmakla değil, onu tanımakla mümkündür.

Kontrol altına almak, anksiyeteyi yok etmek anlamına gelmez; bilakis, onunla birlikte var olabilmeyi öğrenmektir. Çünkü insan, yalnızca huzurla değil, huzursuzlukla da tanımlanır. Anksiyete, zihnin aşırı uyanıklığıdır; olasılıkların, ihtimallerin ve belirsizliklerin iç içe geçtiği bir düşünsel yoğunluktur. Bu yoğunluk, eğer yönlendirilmezse, bir boğulmaya dönüşebilir. Ancak farkındalıkla karşılandığında, bir derinleşme aracına evrilir. Zira her korku, içinde bir bilgelik tohumu taşır; ve bu tohum, ancak cesaretle sulandığında filiz verir.

Kendini tanımak, anksiyeteyi kontrol altına almanın en asli yoludur. Zihnin kıvrımlarında dolaşan düşünceler, duygular ve arzular, bir harita gibi okunmalıdır. Bu harita, yalnızca psikolojik değil, felsefî bir metindir; insanın kendine yazdığı, zamanla silikleşen ama asla kaybolmayan bir anlatıdır. Anksiyete, bu metnin altını çizdiği cümlelerdir—dikkat edilmesi gereken, üzerinde düşünülmesi gereken noktalar. Onu bastırmak, bu metni yırtmak olur; oysa anlamak, metni yeniden yazmak demektir. Ve bu yeniden yazım, özgürleşmenin en derin biçimidir.

Son kertede, anksiyeteyi kontrol altına almak, bir savaş değil; bir barıştır. Bu barış, insanın kendi içsel çatışmalarını tanıması, kabul etmesi ve dönüştürmesiyle mümkündür. Anksiyete, varlığın bir parçasıdır; onu dışlamak, kendini eksiltmektir. Ama onu anlamak, kendini bütünlemektir. Ve bu bütünlük, yalnızca dinginlik değil; derinliktir. Çünkü insan, yalnızca sakin olduğunda değil, sarsıldığında da kendini bulur. Anksiyeteyle kurulan bu içsel diyalog, yaşamın en hakiki seslerinden biridir.

24 Kasım 2013 Pazar

Çekim Yasası - The Secret Filminden



1. Hepimiz tek bir sınırsız güç ile çalışırız. 2. Sır, Çekim Yasasıdır. 3. Zihninizden ne geçiriyorsanız, onu çekersiniz. 4. Bizler mıknatıs gibiyiz – benzer benzeri çeker. Düşündüğünüz şey olursunuz ve düşündüğünüzü çekersiniz. 5. Her düşüncenin bir frekansı vardır. Düşünceler manyetik enerji gönderirler. 6. İnsanlar arzu etmedikleri şeyleri düşünürler ve arzu etmedikleri şeylerin daha çoğunu çekerler. 7. Düşünce = yaratım. Eğer bu düşünceler güçlü duygulara bağlı ise, o duygu yaratımı hızlandırır. 8. Baskın olan düşüncelerinizi çekersiniz. 9. Her zaman hastalıktan söz edenler hasta olurlar, her zaman bolluktan söz edenler bolluk içinde olurlar, vs. 10. Bu "istekli" düşünmek değildir.
11. İçine zihnin girmediği bir evrene sahip olamazsınız. 12. Düşüncelerinizi dikkatle seçin; siz yaşamınızın şaheseri, başyapıtısınız. 13. Düşüncelerin realiteye anında tezahür etmemesi Okeydir (eğer bir filin resmini görseydik ve fil anında ortaya çıksaydı, bu çok erken olurdu) 14. Yaşamınızda kendinize çektiğiniz HERŞEY bu gerçeğin doğru olduğunu kabul eder. 15. Düşünceleriniz, hislerinize neden olur. 16. Duygularımızın arkasındaki tüm "nedenleri" karmakarışık etmeye gereksinimimiz yok. İki kategori var, iyi hisler ve kötü hisler. 17. İyi hisler getiren düşünceler doğru yolda olduğunuz anlamına gelir. Kötü hisler getiren düşünceler doğru yolda olmadığınız anlamına gelir. 18. Düşündüğünüz şey her ne olursa olsun, gerçekleşme sürecinde olanın mükemmel bir yansımasıdır. 19. HİSSETTİĞİNİZ şeyi tam olarak elde edersiniz. 20. Mutlu hisler daha çok mutlu durumları çeker.
21. Arzu ettiğiniz şeyi hissetmekle (orda olmasa bile) başlayabilirsiniz. Evren şarkınızın doğasına karşılık verecektir. 22. Düşünce ve hislerinizde neye odaklanırsanız, deneyiminize onu çekersiniz. 23. Düşündüğünüz ve hissettiğiniz şey ve tezahür eden şey DAİMA birbirine uyar. İstisna yoktur. 24. Farkındalığınızı değiştirin. 25. "Siz ilerlerken kendi evreninizi yaratırsınız" Winston Churchill. 26. İyi hissetmek önemlidir. 27. Neşeli olan bir şeyi düşünerek veya bir şarkı söyleyerek ya da mutlu bir deneyimi hatırlayarak anında duygunuzu değiştirebilirsiniz. 28. Bunun usulünü öğrendiğinizde, onu bilmeden önce, yaratıcı olduğunuzu BİLİRSİNİZ. 29. Yaşam olağanüstü olabilir ve olmalıdır ve siz Çekim Yasasını bilinçli olarak uyguladığınız zaman, yaşam olağanüstü olur. 30. Evren kendisini buna göre yeniden düzenler.
31. Tüm arzularınız için şu cümleyi kullanarak başlayın: "Şimdi çok mutluyum ve minnettarım" 32. Evrenin kendisini NASIL yeniden düzenleyeceğini bilmek zorunda değilsiniz. 33. Çekim Yasası, basitçe ona ŞİMDİ sahip olma pozitif hislerini üreten şeyi kendiniz için anlamaktır. 34. Arzu ettiğiniz şeye daha hızlı ulaşmanıza yardım edecek ilham edilmiş bir düşünce veya fikir alabilirsiniz. 35. Evren SÜRATİ sever. Ertelemeyin, ikinci bir tahminde bulunmayın, şüpheye düşmeyin. 36. Fırsat çıktığında EYLEME GEÇİN. 37. İstediğiniz her şeyi çekersiniz- para, insanlar, bağlantılar. Önünüze neyin getirildiğine DİKKAT EDİN. 38. Hiçbir şeyiniz olmadan başlayabilirsiniz, hiçbir yolunuz olmayabilir, size bir YOL sunulacaktır. 39. NE KADAR ZAMANDA? Zamanla ilgili kural yoktur, pozitif hislerinize ne kadar çok hizalanırsanız, daha hızlı gerçekleşir. 40. Boyut evren için önemli değildir (arzu ettiğiniz sınırsız bolluk ise). Büyüklük ve zaman ile ilgili kuralları kendimiz koyarız.
41. Evrene göre kural yoktur: ona şimdi sahip olduğunuzun hislerini sunarsınız, evren de buna yanıt verir. 42. Çoğu insan düşüncelerinin çoğunu gözledikleri şeylere verirler (postadan gelecek faturalar, geç kalmak, kötü şansa sahip olmak, vs) 43. Farklı daha iyi bir bakış açısı vasıtası ile, farklı bir yaklaşım bulmalısınız. 44. "Olduğumuz her şey düşüncelerimizin sonucudur" – Buddha. 45. Yaşamınızın gidişatını değiştirmek için tam şimdi ne yapabilirsiniz?? Minnettar olma. 46. Minnettarlık yaşamınıza anında daha fazlasını getirir. 47.  Düşündüğümüz ve TEŞEKKÜR ettiğimiz şeyi meydana getiririz. 48. Minnettar olduğunuz şeyler nedir? Minnettarlık hissedin, tam şimdi minnettar olduğunuz şeylere odaklanın. 49. Zihninizde bu resimle oynayın – nihai sonuca odaklanın. 50. VİZÜALİZE EDİN! GÖZÜNÜZDE CANLANDIRIN! Geleceğinizin provasını yapın.
51. GÖZÜNÜZDE CANLANDIRIN! Onu görün, hissedin! Burası eylemin başladığı yerdir. 52. Sevinci hissedin… Mutluluğu hissedin! 53. Onaylayıcı bir düşünce negatif bir düşünceden 100 kat daha güçlüdür. 54. "Bu gücün ne olduğunu söyleyemem. Tüm bildiğimi onun var olduğu" Alexander Graham Bell. 55. İşimiz "Nasıl" olacağına üzülmek değildir. "Nasıl" bağlılıktan ve inançtan çıkıp gelecektir. 56. Nasıllar evrenin alanına girer. Evren her zaman siz ve rüyanız arasındaki en hızlı, en çabuk, en uyumlu yolu bilir. 57. Eğer onu evrene havale ederseniz, verilen şeye şaşırırsınız ve gözünüz kamaşır… bu sihir ve mucizelerin gerçekleştiği yerdir. 58. Onu her gün evrene teslim edin, ama bu asla bir angarya olmamalı. 59. Tüm süreçte keyifli hissedin: mutlu, coşkulu ve uyumlu. 60. Gerçekten bu şekilde yaşayan insanlar ile tek fark, onlar bunu varoluş yolu olarak alışkanlık haline getirmişlerdir.
61. Bunu her zaman yapmayı hatırlarlar. 62. Görsel bir Pano yapın: Çekmeyi arzu ettiğiniz şeylerin resimleri. Her gün ona bakın ve zaten bu arzularınızın gerçekleştiğin hissine sahip olun. 63. "İmgeleme her şeydir. Yaşamın gelen çekimlerinin ön izlemesidir" Albert Einstein. 64. Neyi arzu ettiğinize karar verin, ona sahip olabileceğinize inanın, onu hak ettiğinize inanın, onun sizin için mümkün olduğuna inanın. 65. Gözlerinizi kapatın ve arzu ettiğiniz şeye sahip olduğunuzu gözünüzde canlandırın – ve o hissi yaşayın. 66. Zaten sahip olduğunuz şey için minnettar olmaya odaklanın. Bundan zevk alın! Sonra onu evrene salıverin. Evren onu tezahür ettirecektir. 67. "İnsanın zihni neyi tasarlayabilirse, ona ulaşabilir" W. Clement Stone. 68. Eğer ulaşırsanız size büyük keyif verecek çok büyük bir hedef oluşturun. 69. İlham edilmiş bir düşünceniz olduğunda, ona güvenmeli ve eyleme geçirmelisiniz. 70. Nasıl daha refah içinde olursunuz? ONA NİYET EDİN!
71. "Postadan düzenli olarak çekler geliyor" veya banka hesabınızı arzu ettiğiniz miktara değiştirin ve ona sahip olmanın hissini duyumsayın. 72. Yaşam, TÜM alanlarda bolluk içinde olmak demektir. 73. İçsel sevinç ve huzur hissini duyumsayın, sonra tüm dışsal şeyler ortaya çıkar. 74. Bizler evrenimizin yaratıcılarıyız. 75. İlişkiler: Kendinize, başkalarının size davranmasını istediğiniz gibi davranın, kendinizi sevin, sevilirsiniz. 76. Kendinize karşı sağlıklı bir saygınız olsun. 77. Düzenli olarak etkileşimde olduğunuz ve birlikte çalıştığınız kişiler için bir not defteri edinin ve o insanların her birinin pozitif yanlarını yazın. 78. Onlarla ilgili en çok sevdiğiniz şeyleri yazın (onların değişmesini beklemeyin). Çekim Yasası, eğer frekanslarınız uyuşmazsa sizi birlikte aynı mekâna yerleştirmez. 79. İyi hissetme potansiyelinizi kavradığınız zaman, iyi hissetmeniz için hiç kimseden farklı olmasını istemezsiniz. 80. Dünyayı, arkadaşlarınızı, eşinizi, çocuklarınızı kontrol etme ihtiyacının biçimsiz olanaksızlıklarından kendinizi özgürleştirirsiniz.
81. Realitenizi yaratan sadece sizsiniz. 82. Başka hiç kimse sizin için düşünemez veya hissedemez. Sadece SİZ. 83. Sağlık: kendi sağlığınız için evrene teşekkür edin. Gülün. Stressiz mutluluk sizi sağlıklı tutar. 84. Bağışıklık sisteminiz kendisini iyileştirir. 85. Bedenimizin parçaları her gün, her hafta vs değişir. Birkaç yıl içinde yepyeni bir bedene sahip oluruz. 86. Kendinizi yeni bir bedende yaşarken görün. Umutlu = sağlıklı. Mutlu= daha mutlu biyokimya. Stres bedeni olumsuz etkiler. 87. Bedenden stresi atın, beden kendini yeniler. Kendinizi iyileştirebilirsiniz. 88. Dingin olmayı öğrenin, dikkatinizi arzu ettiğiniz şeyden uzaklaştırın, dikkatinizi deneyimlemeyi arzu ettiğiniz şeye odaklayın. 89. İçinizdeki ses ve vizyon dıştaki görüşlerden daha mükemmel ve berrak olduğunda, yaşamınızın üstadı olursunuz. 90. Siz, dünyayı olmasını istediğiniz gibi yapmaya çalışmak için burada değilsiniz. Etrafınızda seçtiğiniz dünyayı yaratmak için buradasınız.
91. Ve başkalarının görmeyi seçtiği dünyanın da var olmasına izin verin. 92. İnsanlar, eğer herkes Çekim Yasasının gücünü bilirse, ortada yeterince olmayacağını düşünürler. Bu bizde kökleştirilmiş bir yalandır ve birçok insanı açgözlü yapıyor. 93. Gerçek şu ki, yeterli olandan çok sevgi, yaratıcı fikirler, güç, sevinç, mutluluk vardır. 94. Tüm bu bolluk, kendi sonsuz doğasının farkında olan bir zihin vasıtası ile parıldamaya başlar. Herkes için yeteri kadar vardır. Bunu görün. Buna inanın. Sizin için çıkagelecektir. 95. Arzu ettiğiniz her şeyi seçerken, realitenizin çeşitliliği sizi heyecanlandırsın ve tüm arzularınızın iyi hislerinin arkasında olun (destekleyin). 96. Senaryonuzu yazın. Arzu etmediğiniz şeyler gördüğünüzde, onları düşünmeyin, onları yazın, onlarla konuşun, onları uzaklaştırın, dikkatinizi arzu edilmeyen şeylerden uzaklaştırın, arzu edilen şeylere odaklayın. 97. Bizler enerjiyiz. Her şey enerjidir. HER ŞEY! 98. Kendinizi bedeninizle tanımlamayın. O evrendeki her şeye bağlı olan sonsuz bir varlıktır. 99. Tek bir enerji alanı. Bedenlerimiz dikkatimizi enerjimizden ayırdı. Bizler ortaya konan olasılıkların, yaratıcı gücün sonsuz alanıyız. 100. Düşünceleriniz sizin için değerli mi? Eğer değilse – ŞİMDİ onları değiştirmenin zamanıdır. Tam şimdi bulunduğunuz yerden başlayabilirsiniz. Bu andan ve dikkatinizi verdiğiniz şeyden daha önemli bir şey yoktur.