Günlerden
bir gün, kuşluk vakti, saf bir adamcağız koşa koşa adaleti ve haklıya hakkını
vermesiyle ünlü Hz. Süleyman’ın sarayına geldi.
Üzüntüden
yüzü sararmış, dudakları morarmıştı. Hz. Süleyman adamın halini görünce: “Ey
efendi ne oldu sana?” diye sordu.
Adam:
“Azrail bana öfkeyle öyle bir baktı ki sorma gitsin.”
Hz.
Süleyman: “Pekâlâ, şimdi benden ne istiyorsun, söyle bakalım.”
Adam:
“Rüzgâra emret de beni buradan Hindistan’a götürsün. Belki oraya gidince
Azrail’in elinden canımı kurtarırım.”
Hz.
Süleyman’ın emri üzerine rüzgâr, deniz üzerinden uçarak onu derhal Hindistan
içlerinde bir yere götürdü, bıraktı.
Ertesi gün
Hz. Süleyman meclisini kurmuş toplantı yaparken Azrail’e:
“Ailesinden,
vatanından ayırıp avare etmek için mi o Müslüman’a öyle baktın?” diye sordu.
Azrail:”Ben
ona ne zaman öfkeyle baktım ki? Yolumun üstünde onu görünce şaşırdım burada ne
arıyor diye hayretle ona baktım. Çünkü Allah bana: ‘Bugün onun canını
Hindistan’da al’ diye emretmişti. Şaşkınlıktan kendi kendime: ‘Onun yüz kanadı
olsa yine de Hindistan’a gitmesi çok zor, çok uzak ihtimal’ diye
mırıldanmıştım” cevabını verdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder