Ben bir buğday tanesi olsam nerede başak verirdim, bir ceylan olsam
hangi bozkırda koşar, günlük ağacı olsam nerede boy verir, kardelen olsam hangi
dağda boyun bükerdim? Akdeniz foku olsam hangi kıyılara atardım kendimi, bir
kum tanesi olsam hangi kumsalda savrulurdum?
Önce kayalar vardı sahnede, sonra sular köpürdü, rüzgârlar esti gürledi
üzerlerinde, zamanla hayat yeşerdi üzerlerinde, canlandılar. Bir gün otlar
bitmeye, çiçekler açmaya başladı kıraç dediğimiz topraktan. Bir kuş gelip geçti
üzerinden, bir ağacın tohumunu bıraktı bu topraklara. Kertenkeleler, yılanlar,
kurbağalar, geyikler, kurtlar, sırtlanlar ve satırların yetmeyeceği kadar çok
canlı türü doldurmaya başladı bu büyük resmi. Ortaya Anadolu çıktı, hepimizin
ortak vatanı…
Onlarsız; bozkır, orman, deniz, göl, nehir değil, yalnızca ıssız boş
bir coğrafya burası… Onlar; bizim vatandaşlarımız: Anadolu’nun canlı türleri.
Türkiye’nin doğasını korumanın en etkin yöntemlerinden biri, şüphesiz
bu toprakların biyolojik çeşitliliğini en iyi şekilde temsil eden alanların
korunması. Bu alanları korumak ve sürdürülebilir kullanımını sağlayabilmek
içinse, her şeyden önce alanların konumu, büyüklüğü ve biyolojik çeşitlilik
açısından önemi hakkında bilimsel verilere sahip olmak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder