Ahmet Haşim
 Ahmet Haşim’in “Bir Günün Sonunda Arzu” şiiri, zamanın metafizik kıvrımlarında yankılanan bir özlemle örülmüş, akşamın melankolik sükûnetiyle yoğrulmuş bir içsel yolculuğun izlerini taşır. Şair, günün bitiminde duyulan arzuyu yalnızca bir duygunun tezahürü olarak değil, varoluşun kendisine yöneltilmiş bir sorunsal olarak ele alır. Akşam, burada yalnızca bir zaman dilimi değil; insanın kendi içine döndüğü, dış dünyanın seslerinin sustuğu ve iç sesin yankılandığı bir eşiktir. Bu eşikte, arzunun doğası da değişir: artık bir nesneye yönelmiş basit bir istek değil, varlığın anlamına dair bir arayıştır.
Şiirin teması, doğa tasvirleriyle örülmüş semboller üzerinden ilerlerken, Haşim’in sembolist tavrı belirginleşir. Gül, kuş ve akşam gibi imgeler, şiirin yüzeyinde pastoral bir tablo çizerken, derinlikte insanın ruhsal çözülüşünü ve yeniden doğuşunu anlatır. Gül, burada yalnızca güzelliğin değil, geçiciliğin de simgesidir; kuşlar, zamanın akışını ve ömrün tekrarını ilan eden habercilerdir. Akşam ise, tüm bu sembollerin birleştiği, arzunun en yoğun hâlini aldığı zamansal bir kavşaktır. Bu kavşakta, arzunun nesnesi belirsizleşir; çünkü arzu artık dışsal değil, içsel bir yönelimin adıdır.
Şairin kullandığı dil, ağır ve süslü yapısıyla okuyucuyu şiirin ritmine teslim eder. Aruz vezninin müzikalitesi, kelime tekrarları ve ses öbekleşmeleriyle birleşerek, şiirin anlamını yalnızca semantik düzlemde değil, fonetik düzlemde de derinleştirir. “Akşam, yine akşam, yine akşam” dizesi, hem zamanın döngüselliğini hem de arzunun sürekliliğini vurgular. Bu tekrar, arzunun bir anlık heves değil, varoluşsal bir sabit olduğunu ima eder. Şiir, böylece okuyucuyu bir zaman deneyiminin içine çeker; bu deneyim, hem bireysel hem de ontolojik bir sorgulamadır.
Son kertede “Bir Günün Sonunda Arzu”, arzunun doğasına dair bir meditasyondur. Şair, arzuyu bir günün sonunda değil, bir ömrün sonunda duyulan bir özlem gibi işler. Bu özlem, geçmişe değil, belki de hiç yaşanmamış bir ideale yöneliktir. Şiir, okuyucuyu bu idealin peşinden sürüklerken, aynı zamanda onun ulaşılamazlığını da hatırlatır. Böylece Haşim, arzunun hem çekici hem de trajik doğasını edebi bir zarafetle sunar; şiir, yalnızca bir duygu değil, bir düşünce biçimi hâline gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder