Ağır, ağır çıkacaksın bu
merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...
Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Ahmet HAŞİM
 Ahmet Haşim’in “Merdiven” şiiri, zamanın metafizik dokusuna işlenmiş bir içsel yürüyüşün lirik anlatımıdır. Şair, merdiveni yalnızca fiziksel bir yapı olarak değil, varoluşun katmanlarını simgeleyen bir metafor olarak kullanır. “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden” dizesi, insanın hayat yolculuğundaki yavaş ama kaçınılmaz ilerleyişini imler. Bu çıkış, bir yükselişten ziyade bir çözülüşe, bir farkındalık hâline dönüşür; çünkü her basamak, geçmişin bir yükünü, geleceğin bir belirsizliğini taşır. Merdiven, burada hem zamanın hem de insanın içsel derinliğinin bir izdüşümüdür.
Şiirin akşam ve sonbahar mevsimiyle örülmüş atmosferi, ölümün ve çözülmenin estetik bir tasvirine dönüşür. Güneş rengi yapraklar, yaşamın sararan anılarını; semaya ağlayarak bakmak ise insanın sonsuzluk karşısındaki kırılganlığını temsil eder. Haşim’in sembolist tavrı, bu imgeleri doğrudan değil, çağrışımlarla işler; böylece şiir, anlamın değil, hissin peşinden gider. Akşam olmakta olan kızıl havalar, yalnızca günün bitişini değil, varlığın da sönüşünü haber verir. Bu bağlamda “Merdiven”, bir zaman şiiri değil, bir varlık şiiridir; insanın kendi sonuna doğru yürüyüşünü estetik bir dille anlatır.
Şiirin ses örgüsü, anlamın önüne geçer; çünkü Haşim için şiir, “söz ile musiki arasında” bir sanattır. Aruz vezninin ritmik dokusu, kelimelerin anlamından çok, söyleniş değerine odaklanır. “Perde perde solmakta” gibi tekrarlar, hem görsel hem işitsel bir çözülmeyi yansıtır. Bu ses oyunları, şiirin ruhunu oluşturur; çünkü burada anlam, kelimelerin ardında değil, onların titreşiminde gizlidir. Haşim’in şiir anlayışı, duyuların ve duyguların önceliğini savunur; bu nedenle “Merdiven”, bir düşünce değil, bir sezgi şiiridir.
Son kertede “Merdiven”, insanın kendi varlığıyla yüzleştiği bir içsel monologdur. Şair, dış dünyayı tasvir ederken aslında iç dünyanın haritasını çizer. Mermerin tunca benzemesi, zamanın ve duygunun maddeye sinmiş hâlidir; kanayan güller ve kanlı bülbüller ise yaşamın trajik güzelliğini simgeler. Bu şiir, yalnızca bir akşam yürüyüşü değil, bir ruhsal geçiştir. Ahmet Haşim, “Merdiven” ile okuyucusunu bir varoluş merdivenine davet eder; her dize, bir basamak, her imge, bir duraktır. Ve nihayetinde, bu merdiven, insanın kendine doğru yaptığı en sessiz ve en derin yolculuktur⁽
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder