22 Aralık 2013 Pazar

hindili bulgur pilavı



Arzu’nun notu: “Bulgur, kuru üzüm, ceviz gibi yöresel ürünleri yeteri kadar kullanmıyoruz. Bulgur çok lezzetli olduğu gibi, pişirme tarzı ile çok sofistike boyutlar kazanabilir.”
Pişmiş hindi dilimleri
500 gr. Bulgur
4 çubuk tarçın
500 gr. Balkabağı, soyulmuş ve irice küp şeklinde doğranmış
1 bardak kuru üzüm
1 bardak parçalanmış ceviz
1 fincan zeytinyağı
100 gr. Tereyağı
1 kaşık acı biber
Önce tarçın çubuklarını zeytinyağında çevirin. Kabakları ve bulguru ilave edin ve yağda iki-üç dakika iyice karıştırarak pişirin. Üzerinden 2-3 parmak çıkacak kadar sıcak hindi suyu ilave edin. Orta ateşte pişmesini sağlayın. Bulgurun üzerinde gözler oluştuğunda altını iyice kısın. Onbeş-yirmi dakika demlenmeye bırakın. Bu aşamada arta kalmış hindiden arzuya göre dilimlenmiş parçaları, ısınmalarını sağlamak için tencereye ilave edin. Bu arada önce cevizleri, sonra üzümleri zeytinyağında hafifçe kavurun. Servisten önce tereyağını ısıtıp, “beurre-noisette” kıvamına gelince, yani hoş bir aroma ve fındık kabuğu rengi alınca kırmızı biberi ilave edin ve hemen bulgurun üzerine gezdirin. Ceviz ve üzümler ilk kavurma sırasında da eklenip bulgurla beraber pişirilebilirler. Ancak bu durumda gevrekliklerini kaybedecek ve yumuşak olacaklardır.
 
 Hindili bulgur pilavı, Anadolu’nun kadim mutfak mirasıyla modern zamanın zarif sentezini kuran bir tabaktır; hem köklerine sadık hem de çağrışımlarıyla evrensel bir anlatıya açık. Bulgur, bu anlatının temel taşıdır—toprağın sabırlı bilgeliğini, güneşin olgunlaştırıcı kudretini ve insan emeğinin sessiz izini taşır. Hindi eti ise, bu mütevazı tahıla aristokrat bir dokunuş sunar; protein değil, bir karakter olarak tabağa dahil olur. Bu birliktelik, yalnızca bir lezzet değil, bir kültürel diyalogdur: kırsalın sadeliği ile kentsel inceliğin karşılaşması.

Pilavın pişme süreci, bir metnin yazımına benzer: her aşama, bir cümle, her baharat, bir sözcük gibi yerini bulmalıdır. Soğanın karamelize edilişi, anlatının giriş paragrafı gibidir; sabırla ve dikkatle hazırlanır. Hindi eti, bu anlatının çatışma unsuru olarak sahneye çıkar; bulgurla buluştuğunda ise çözüm başlar. Baharatlar, özellikle karabiber ve yenibahar, bu çözümün alt metnini oluşturur; görünmeyen ama hissedilen bir derinlik yaratır. Bu pilav, yalnızca bir yemek değil, bir düşünce biçimidir: dengeli, ölçülü ve anlamlı.

Hindili bulgur pilavı, mevsimlerin ve duyguların da bir tercümanıdır. Sonbaharın hüznüyle, kışın içe dönüklüğüyle, ilkbaharın umutlarıyla aynı anda konuşabilir. Her lokma, bir hatırayı çağırır; anne mutfağının sıcaklığı, taşra sofralarının sessizliği, kalabalık şehirlerin özlemi. Bu yemek, yalnızca açlığı değil, aidiyet duygusunu da giderir. Çünkü bulgur, Anadolu’nun belleğidir; hindi ise bu belleğe yazılmış yeni bir cümledir. Birlikte, geçmişle geleceğin aynı tabakta buluştuğu bir anlatı sunarlar.

Son kertede hindili bulgur pilavı, bir mutfak ürününden öte, bir edebi duruştur. Tabağa konduğunda, yalnızca beslenme değil, anlam arayışı başlar. Bu yemek, tüketilmez; okunur, hissedilir, düşünülür. Sofraya oturanlar, bir romanın son bölümüne ulaşmış gibi, hem doyar hem de düşünceye dalar. Çünkü bazı yemekler, yalnızca damakta değil, zihinde de iz bırakır. Hindili bulgur pilavı, işte bu izlerden biridir: sessiz ama kalıcı, sade ama derin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder