Küçük Prens'te "hepimizi etkileyen
şey"i biraz açar mısınız?
Hepimizi etkileyen nokta belki o saf,
duru, katışıksız duygunun ortada duruşu. Büyüdükçe yitirdiğimiz, zorla
yitirilen bir şey oluşu. Her insan yalnız başına çığlıklarla gelir dünyaya.
İnsan çığlıklarla dünyaya gelir ve bir çift kanadı vardır. Ama büyüdükçe
kanatlarını yitirir ya da salar onları. Kaybolur o kanatlar, görünmez olur...
Ne zaman ki, insan bu dünyada yalnız ve tek başına olduğunu öğrenir, kanatları
yeniden çıkar. Yalnızlık, Küçük Prens'in içinde çok yoğun bir duygu. O
yalnızlık bugüne kadar ortalıkta pelesenk edilmiş, tüketilmiş halinden, sözlük
anlamından farklı bir duygu. İnsanın kendi içindeki yalnızlık, saf ve duru bir
yalnızlık. İnsanı yok etmeye yönelik değil tam tersine insanı var eden bir
yalnızlık. Bunu yitiririz biz, ya da yalnız kalmaktan korkar hale geliriz.
Birilerine ihtiyaç duyarız. Birilerine ihtiyaç duymaya başladığımızda da biz
olmaktan çıkmaya başlarız. Sevgi dediğimiz kavram da o. İnsana gerçekte hep
kendini sever, sevdiği kişide bile aslında kendisini arar. Küçük Prens'in bana
öğrettiği şeylerden bir tanesi de budur. Kimse kimsenin istediği gibi konuşmak
ve düşünmek zorunda değildir. Yapamadığımız şeyleri değil, yaptığımız şeyi değerlendirmek
lazım. İleride "Bizim paramız olsaydı, şunu da yapacaktık," gibi bir
savunmamız da olmayacak. Bu kaçış olur. Gerçeğin mayası gözle görülmez diyor
Exupery: Ancak insan yüreğiyle baktığı zaman onu görebilir. Yani dünyada bunca
kırılan gerçeğin hangisinden söz edeceksiniz? Ama insanın kendisiyle
yüzleşmesi, saflığın, katışıksızlığın yok edilmesi, körleşme, yalnızlık, kendi
dünyasına hapsolmuşluk, seyircinin kendiyle yüzleşmesi, hatta oyuncunun oyun
alanıyla yüzleşmesi, daha ileri gidelim; oyuncunun kendi sınırlarını
belirlemesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder