17 Aralık 2013 Salı

doğa artık yaşama sebebim...



Önceleri içimde bir merak, sonraları büyük bir tutku olan doğa, artık “yaşama sebebim” oldu. “Doğa”nın güzelliğini, büyüklüğünü ve basitliğini fark ettiğim ve bunu sonuna kadar yaşayabildiğim için dünyanın en şanslı insanlarından biri olarak görüyorum kendimi. Öğrendikçe daha az şey bildiğimi fark ediyorum doğa hakkında. Doğa ile birlikte çalışırken en fazla hoşuma giden şey, hiçbir zaman “ben bu konuda çok tecrübeliyim” diyemeyeceğimi bilmek. Doğa konusunda öğrenilecek ve keşfedilecek o kadar çok şey var ki, kat ettiğiniz mesafe ne olursa olsun içinde yüzdüğünüz denizin içinde hep küçük bir kulaç olarak kalıyor. İşte bu da benim hep çocuk, hep taze ve umutlu kalmamı sağlıyor. Bir gün arkama baktığımda, kıyıdan çok uzaklarda olabilmeyi umut ediyorum.  
 
 Doğa, artık yalnızca bir çevre değil; varlığımın asli gerekçesi, yaşama dair en hakiki motivasyonumdur. Betonun gri tekdüzeliği içinde solan anlam, toprağın nemli dokusunda yeniden filizlenir. Ağaçların sessizce büyüyüşü, bana sabrın ve sürekliliğin dilini öğretir; rüzgârın yapraklarla kurduğu diyalog, insanın unuttuğu bir lisanı hatırlatır. Artık yaşam, takvimlerde değil, mevsimlerin ritminde okunur; çünkü doğa, zamanın en dürüst anlatıcısıdır.

Her sabah, güneşin doğuşu bir metafizik uyanıştır benim için. Gökyüzünün renk geçişleri, varoluşun estetik bir tezahürüdür; kuşların göçü, aidiyetin ve özgürlüğün aynı anda mümkün olduğunu fısıldar. Doğada, insanın kendine yabancılaşmadığı bir alan vardır—bir aynalık değil, bir yankı. Bu yankı, içsel boşlukları doldurmaz; onları anlamlandırır. Artık yaşamak, tüketmek değil; tanıklık etmektir. Ve doğa, bu tanıklığın en kadim sahnesidir.

Toprağa basmak, yalnızca fiziksel bir temas değil; varlıkla kurulan ontolojik bir bağdır. Her çiçek, varoluşun geçiciliğini zarafetle anlatır; her taş, zamanın sabrını taşır. Doğada karşılaştığım her detay, bana insan olmanın ne demek olduğunu yeniden hatırlatır—kırılganlıkla, dirençle, sessizlikle. Artık yaşam, doğanın ritmine uyum sağlamakla mümkündür; çünkü onun döngüselliği, insanın kaotik varlığına bir denge sunar. Bu denge, yalnızca huzur değil, anlamdır.

Ve nihayet, doğa benim için bir sığınak değil, bir cevaptır. Modernitenin gürültüsünde kaybolan sorular, ormanın sessizliğinde yankı bulur. Yaşamak, artık bir zorunluluk değil; bir seçkinliktir—doğayla birlikte, onunla uyum içinde, onun dilini öğrenerek. Çünkü doğa, insanın en eski öğretmeni ve en sadık yoldaşıdır. Onunla kurulan bağ, yalnızca bir yaşam biçimi değil; bir varoluş biçimidir. Ve ben, bu biçimi seçtim: doğa artık yaşama sebebimdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder