8 Ekim 2025 Çarşamba

melankolinin üç yüzü

şarap, karanlık ve gamlı baykuş hallerini hatırlatıyor bana...

Şarap, zamanın tortusunu içinde saklayan bir hafıza kadehidir. Her yudumunda, geçmişin küf kokulu mahzenlerinden yükselen bir fısıltı duyulur; bu, neşenin değil, hüznün ve içe dönüklüğün yankısıdır. Kırmızı şarabın koyu rengi, gecenin en derin anlarını andırır; yıldızsız, sessiz ve sonsuz. O anlarda, insanın iç sesi, dış dünyanın gürültüsünü bastırır; yalnızlık, bir dost gibi yanına sokulur ve ruhun en kuytu köşelerine usulca dokunur.

Karanlık, yalnızca ışığın yokluğu değil, aynı zamanda hakikatin çıplaklığıdır. Gözlerin göremediği yerde, kalp görmeye başlar. Gecenin siyah örtüsü altında, insanın maskeleri düşer; yüzleşmekten kaçtığı düşünceler, birer birer su yüzüne çıkar. Bu içsel karanlıkta, baykuşun gözleri parlar—bilgeliğin ve melankolinin gözleri. O, gecenin bekçisi değil, insanın kendi iç gecesinin tanığıdır. Her ötüşü, bir iç çekiştir; her kanat çırpışı, bir hatıranın tozunu havalandırır.

Gamlı baykuş, yalnızca bir kuş değildir; o, varoluşun ağırlığını omuzlarında taşıyan bir simgedir. Sessizliğin içinde yankılanan sesiyle, insanın içindeki boşlukları yoklar. Onun bakışlarında, geçmişin pişmanlıkları, geleceğin belirsizliği ve şimdinin dayanılmaz hafifliği gizlidir. Şarapla ıslanan dudaklardan dökülen her kelime, bu gamlı kuşun kanat çırpışlarıyla yankılanır; bir nevi içsel bir ağıt, bir varlık muhasebesidir.

Ve nihayetinde, bu üçlü—şarap, karanlık ve baykuş—bir araya geldiğinde, insanın ruhunda yankılanan o derin sessizlikte buluşurlar. Bu sessizlik, bir boşluk değil, bilakis doluluğun en yoğun hâlidir. Duyguların, düşüncelerin ve hatıraların birbirine karıştığı, zamanın durduğu bir eşiktir bu. Orada, insan ne geçmişin zincirlerine ne de geleceğin belirsizliğine tutsaktır; yalnızca varoluşun kendisiyle baş başadır. Ve belki de hakikatin en saf hâli, tam da bu gamlı sessizlikte gizlidir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder