Bugün, takvim yapraklarının sıradan döngüsünden sıyrılıp varoluşun kıyısında bir durak oluşturan gün. Doğum günü, yalnızca bir yaşın daha eklenmesi değildir; insanın kendi zamanına tanıklık ettiği, geçmişin yankısıyla geleceğe seslendiği bir içsel tören gibidir. Her yıl dönümünde, hayatın bize sunduğu anlamı yeniden tartar, yaşadıklarımızın ağırlığını ve yaşamadıklarımızın boşluğunu aynı terazide ölçeriz. Bugün, o terazinin tam ortasında duruyorum.
Zaman, insanı hem büyüten hem de eksilten bir öğretmendir. Doğduğumuz gün, varlığımızın ilk kıvılcımıdır; ama her doğum günü, aynı zamanda ölüme bir adım daha yaklaştığımızın da sessiz ilanıdır. Bu çelişki, yaşamın en kadim paradoksudur. Bugün, bu paradoksun farkındalığıyla, kendime dönüp bakıyorum: Ne kadar değiştim, ne kadar kaldım? Hangi düşünceler beni dönüştürdü, hangi duygular beni korudu? Doğum günüm, bu soruların yankılandığı bir içsel mahkeme gibi.
İnsan, kendi doğum gününde yalnızca kutlanmak istemez; anlaşılmak, hissedilmek, varlığının bir anlam taşıdığını bilmek ister. Bugün, bu arzunun en çıplak haliyle karşı karşıyayım. Kalabalıkların içindeki yalnızlık, tebessümlerle örtülen kırgınlıklar, ve her yeni yaşta yeniden doğma isteği… Doğum günü, insanın kendini yeniden tanımlama çabasıdır. Ve bu çaba, bazen bir şiir gibi ince, bazen bir roman gibi ağırdır.
Bugün benim doğum günüm. Ve bu gün, ne pastaların ne hediyelerin ne de tebriklerin ötesinde bir anlam taşıyor. Bu gün, varoluşumun sessizce kendini hatırlattığı, içimdeki çocukla göz göze geldiğim, yaşadığım her anın kıymetini yeniden tarttığım bir gün. Bugün, kendime verdiğim en derin selamdır: “Sen varsın. Ve bu varlık, her şeye rağmen anlamlı.”
Günlüğünüz karşısında ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz belki de tek dostunuz.
7 Ekim 2025 Salı
varoluşun sessiz kutlaması
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder