Zaman, insanın en büyük yanılsamasıdır; hep geleceğe ertelenen bir cesaret, hep sonra denilen bir hakikattir. Oysa “şimdi”, varoluşun en çıplak hâlidir: ne geçmişin ağırlığı ne geleceğin belirsizliğiyle perdelenmiş. Şimdi, insanın kendisiyle yüzleştiği, kararın ve eylemin kesiştiği o dar ama sonsuz ânın adıdır. “Şimdi değilse ne zaman?” sorusu, yalnızca bir çağrı değil, aynı zamanda bir meydan okumadır; erteleyen zihne, korkan kalbe, alışkanlıkların konforuna yöneltilmiş bir isyandır.
İnsanoğlu, çoğu zaman kendi zamanını başkalarının takvimine göre yaşar. Toplumun ritmi, beklentilerin baskısı, normların çizdiği sınırlar içinde “doğru zaman”ı arar durur. Fakat hakikat, hiçbir zaman dışsal bir işaretle gelmez; o, içsel bir titreşimle kendini duyurur. Şimdi, o titreşimin yankılandığı andır. Beklemek, çoğu zaman kaçmaktır; zamanın geçmesini değil, sorumluluğun ötelenmesini arzularız. Oysa eylem, zamanın içinde değil, onun ötesinde bir irade gerektirir.
Şimdi, yalnızca kronolojik bir kesit değil, ontolojik bir duruştur. Bir karar ânı, bir varlık iddiasıdır. “Ne zaman?” sorusu, çoğu zaman bir bahanedir; çünkü zaman, hiçbir zaman “uygun” değildir. Uygunluk, cesaretle yaratılır; zaman, cesarete göre şekillenir. Şimdi, insanın kendi zamanını yaratma kudretidir. Bu kudret, düşüncenin eyleme dönüştüğü, niyetin biçim kazandığı, varlığın kendini gerçekleştirdiği noktadır.
Ve nihayet, şimdiye dair verilen her karar, geleceğin dokusunu belirler. Ertelenen her adım, bir ihtimalin yitimidir. “Şimdi değilse ne zaman?” sorusu, insanın kendi varoluşuna yönelttiği en yalın ama en derin sorudur. Cevabı, dışarıda değil, içeridedir. Çünkü zaman, dışsal bir akış değil, içsel bir uyanıştır. Ve belki de en hakiki zaman, cesaretin başladığı andır: şimdi.
Günlüğünüz karşısında ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz belki de tek dostunuz.
11 Ekim 2025 Cumartesi
şimdi değilse ne zaman
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder