İnsanlar
geçmişlerindeki her şeye duygusal çengelli iğnelerle bağlı olarak yaşarlar.
Geçmişteki olaylardan kayıtlarımızda kalan duygular anlamsız yüklerdir.
Enerjimizi geçmişte yaşanan duygusal anlaşmalara bağlı tutmak akıllıca
değildir.
Geçmiş hikâyelerinizi yargılamadan, ahlaki sonuçlar
çıkarmadan, kendinize kızmadan, takdir etmeden, övünmeden, pişmanlık duymadan
olduğu gibi görmeli ve hatırlamalısınız. Her zaman yeniden başlayabilmek için
yaşam enerjisini yeniden yapılandırma çalışması yapmak güç sağlar. Yaşadığın
sürece, hiçbir zaman çok geç değildir. Enerjinin ne kadar yitirildiği önemli
değildir. Sıfırdan başlayıp enerjini yeniden yapılandırabilirsin. Önemli olan
ilk adımı atmak ve başlamaktır. Enerjilerini korumak ve yeniden yapılandırmak
isteyenler için en etkili yol geçmişin tüm hikâyelerini özetlemedir. Geçmişin
hayaletlerinden kurtulmak ve arkada çözülmemiş bir konu bırakmamak gerekir.
Özetleme yapmak için özel bir koşul gerekmiyor.
Yürürken, yemek yerken, düşünürken özetleme yapabilir. Önemli olan tek şey bunu
yapmaktır. Nasıl yaptığımızın aslında bir önemi yoktur. Gece karanlıkta
yatağına oturup özetleme yapmak iyi yollardan birisidir. Kendimizi izole
edebileceğimiz her ortam ve yol iyidir. Özetleme sırasında nefes önemlidir,
teknikler kullanılabilir. Önemli olan niyettir ve yapmaktır.
Özetleme sırasında uygulanan duruş ve nefes teknikleri
vardır. Nefes, varoluşun temel dinamiğidir. Can, nefesle doğrudan
bağlantılıdır. İnsan, varlığını nefesle sürdürür. Üzüntü, heyecan, stres,
mutluluk anlarında alınan nefesler birbirinden farklıdır. Nefesin alınma
şekliyle, vücut kimyamız da değişir ve zihin üzerinde etki gösterir. Sırlarını
henüz tam olarak keşfedemediğimiz beynimizin potansiyeli nefesle değişir ve
belirlenir. Nefes almakla görevli organımız akciğerdir. Aldığımız hava,
akciğerde alveollerin içine gitse de bizler imgeleme yoluyla bütün
organlarımızdan nefes aldığımızı tahayyül edebiliriz.
Nefes
çalışması
Bu tür nefes çalışmaları, binlerce yıl öncesindeki
eski bilgeliklerde mevcuttur. Son elli yılda bu eski nefes teknikleri kilitli
sandıklardan çıkarılıp, bugünün insanına yeniden tanıştırılmaya başlanmıştır.
Nefes teknikleri uzmanları, yaptıkları çalışmalarda, karından, boğazdan,
parmaklarımızdan, tepe noktamızdan ve diğer enerji noktalarından nefes almayı
imgeleyerek nefes aldığımızda, beden ve enerji alanımızda farklılaşmalar
yaşadığımızı ifade ederler.
Bazı uzmanlar, olağan dışı bilinç hallerine birtakım
nefes teknikleriyle ulaşıldığını, yer ve zaman sınırlarının aşıldığını,
boyutlar dışı deneyimler yaşanabildiğini, kozmik bütünlüğün tecrübe
edilebildiğini belirtir. Şamanın kendi isteğiyle bilinmeyen boyutlarda
dolaşabildiğini, bedensiz varlıklarla iletişim kurabildiğini ve edindiği
bilgileri bu boyutta kullanabildiği söylenir. Gizli gerçekliklerle temasa
geçebilen şamanın, kendi iradesiyle girdiği bilinçdışı hallerde nefesini
çeşitli tekniklerle kullanıldığı bilinir.
Özetleme çalışması sırasında nefes alıp verirken,
olaylar ve kişilerin bizim üzerimizde bıraktığı negatif enerji telcikleri geri
verilir, bizim onlarda bıraktığımız enerji telcikleri de geri alınır. Enerji
bedenimizin üzerinde kayıtlı kaldığı söylenen bu enerji telcikleri, bizim
bütünsel erkimizi azaltır ve gereksiz yük yaratır. Özetleme sırasında bu
telcikler serbest bırakılır.
Vücudun ve zihnin zinde ve sağlıklı olması çok
önemlidir. Enerjinin savurganca harcanmaması ve biriktirilmesi için bedene ve
zihne zarar veren her şeyden uzaklaşılması gerekir. Varılmak istenen yer,
enerjisel bütünlüktür. Özetlemenin bu bütünlüğü sağlamak konusunda çok büyük
bir payı vardır.
Özetleme için kapalı mekân önerilmesinin nedeni,
olaylar ve insanların enerjilerinden ve dış etkilerden, algılardan uzak kalma
gerekliliğidir. Özetlemede olaylar, yerler, insanlar sondan geriye ya da ilkten
ileriye doğru olabilir. Yaşam öyküsünün zincirlerinden kurtulmak isteyen herkes
ilk önce aşk hayatı ve ilişkilerini özetlemelidir. Zira karşı cinsle
ilişkilerimiz, enerjisel yoğunluğumuzun zirvede olduğu etkenlerdir.
Enerjisel bütünlük kazanma çalışmalarını yaparken
ikiciliğin (düalizm) etkisinden çıkmak kaçınılmazdır. Düalizm sonucu zihnimiz
birinci parçamız, bedenimiz de elle tutulur ikinci parçamızdır. Bu ayrım bizim
enerjimizi karmaşık bir ayrım noktasında tutar ve bütünselliğimizle
birleşmemize engel olur. Ayrılmış olmak, bizim insan kalıbında olma yani
maddeye bürünme durumumuzdur. Ama enerjisel planda gerçek ayrılma zihin ve
beden arasında değildir. Zihni, düşünceleri ve benliği içinde barındıran maddi
bedenle, asıl varlığımız arasında bir geçiş kabı vardır. Bu geçiş alanı ya da
kabını çalışmalarla yönetip yönlendirebiliyoruz.
Görünmeyen
bir şey nasıl kontrol edilebilir?
Vücudun bağlı olduğu enerji hatları ve noktaları
kesinlikle kontrol edilebilir. Evrende akmakta olan bir enerji ağının mevcut
olduğunu eski uygarlıklar söylese de, Batı biliminin bunu kabul etmesi için
materyalizmin izin vermesi gerekiyordu. Aslında, yeni teknikler ile biraz
görünür ve izah edilebilir hale gelen, görünmeyen bu enerji olgusu, bugünkü
bilim açısından hâlâ emeklemektedir.
Uzak Doğu’da ve Rusya’da akademik kürsülerde yer
almayı biraz daha çok başarabilen enerji ve enerji ile şifa bulma teknikleri,
reiki ve yoga gibi farklı isimlerle son yılların gözdesi olmuştur. Farklı adlar
altında uygulansa da temelde bağlı olduğu şey aynıdır. Adı, Türkçe olarak
“yaşamın soluğu” olarak söylenebilir. Bu soluk, bütün varoluşun içinde olduğu
bir ağdır. İstek, çekim, benzeşim, bütünlük, dönüşüm, değişim gibi birtakım
yasalarla etkilendiği ve yönetilebildiği söylenen bu enerji ağına, insan
olarak, bizler de bağlıyız.
Maddenin, enerjinin indirgenmiş yoğun hali olduğunu
kabul edersek eğer, insan da indirgenmiş enerjidir diyebiliriz. Tüm varoluşun
bağlı olduğu tümsel enerji içindeki insan, belli koordinatlarda dizilenmiş olan
bir ışık-bilgi kümesidir; formüllere bağlı olarak bulunduğu koordinatlarda
yoruma kavuşan verilerin yansıtıcısıdır. Bu yansıma, aslında insanın kendi algı
baloncuğunun iç yüzeyinden sadece kendisine gerçekleşir. Görüngülerini, şeffaf
bir kabuk gibi olan kendi balonunun içinden kendine dönük olarak seyreden
insan, gerçekte gözle görünmez bir enerji kütlesinin verileşmiş halini görür.
Bu kütle, bazı noktalardan evrendeki diğer enerjilere bağlanır.
Doğu ve Hint öğretilerinde insanın tepesindeki bir
noktadan kozmik dediğimiz bağlantıyla bağlı olduğu söylenir. Kozmikten gelen bu
bağ, insanın kendi öz yaşam enerjisiyle etkileşim halindedir. İnsan varlığının
gücünü aldığı söylenen kendi varoluş enerjisi; kök çakra, kök enerji ya da
Kundalini enerjisi olarak bedeninde uyur. Kundalini’nin uyanıp harekete geçmesi
ile maddesel varlığı ve zihninin tek bilişinden ve esaretinden özgürleşen
insan, kendi enerjisiyle bağlı olan kozmiğin bütünselliğini keşfeder.
İnsan bu farkındalık sonrası önce kendi üzerindeki
enerjileri dengelemeyi başarırsa, kozmik ile olan bağını temizler ve
güçlendirir. Kendi enerji hatları ile kozmik hat arasındaki bağlantıyı
sağlamlaştıran birey, gerçek varlığının tümüyle kendisine hâkim olmayı ve bu
gücü kullanmayı öğrenince kendi şifası ile karşılaşır. Bu şifa ile bütünün
yasası gereği evreni de şifaya kavuşturur. Bu “şifa”, geleneksel tıbbın şifa
tanımlaması ötesinde bir kavramdır. Zira bu şifa, salt maddesel iyileşme
anlamına gelmez, bütünsel bir ifadedir. Modern bilimin içinde eksik olan taraf
budur.
Enerji
hatları: Evrenle bağımız
Gücün bağlantısı ve evrendeki sessiz bilginin bize
bağlantı noktası diyebiliriz ona. Göbeğin tam altında anahtar bir güç merkezi
vardır. Solunum dâhil olmak üzere tüm beden hareketleri, bu enerji noktasıyla
bağlantıdır. Görünmeyen enerji hatları, karındaki bu noktadan dışarıya, yani
sonsuzluğa doğru uzanmasını sağlamak için, tümüyle senkronize olma hali
yaratılmalıdır.
Bu senkronizasyonu davranışsal olarak en kolay
solunumla sağlayabiliyoruz. Nefesini yönetmek ve amaca yönlendirmek; görünmeyen
‘enerji hatları’mızı bilinçle yönetmemizi sağlar.
Fiziksel bedenimizle ilgili görüşlerimizi bir tarafa
bırakırsak, farkındalık diğer tarafımıza geçmeye başlar. Bu geçişi
kolaylaştırmanın yolu, fiziksel yanımızı sanki uykudaymış gibi tümüyle
hareketsiz ve askıda bırakabilmektir. Fiziksel bedeni buna razı etmek çok
zordur, çünkü o kontrolü bırakmayı asla istemez. Fiziksel bedenden kurtulmanın
yolu onu kandırmaktır. Bedenin uyuduğunu hissetmesini sağlayınca, farkındalık
ondan uzaklaşır. Bu deneyim, hem uykuda olmak hem de farkındalığı sürdürmektir.
Yumuşak bedenin harekete geçmesini sağlamak için,
bedende var olan enerji merkezleri, birer kapı gibidir. Bu kapıları açmak için
çalışmalar yapılabilir. Daha önce enerjiyle hiç çalışma olmadıysa bu konuda
tecrübesi olan birisinden yardım alınabilir.
Enerji
hatları
Enerjiyle çalışanların yıllar içinde bedenleri uyumlu
hale gelmiştir; onların vücudundaki enerji hatları daha doğru ve akışkandır.
Enerjinin kullanımında uzmanlaşma sürecinde beden; yeme, içme, uyuma ve benzeri
tüm eylemlerinde değişikliklere uğrar. Çalışmayı yapanın bedenine özgün olarak
her bireyde değişim gösteren bu uyum süreçleri, gerçekten çok ilginçtir. Enerji
ile çalışmaya başlayan beden; ilaçlara, bir takım gıdalara karşı hassasiyet
geliştirebilir. Herkesin kendi kendinde keşfedeceği bu hassasiyetler alerji
gibi belirtiler verebilir. Bu uyarıları dikkate alıp bedeni dinlemeye
başladığında o yol gösterici olacaktır.
Enerji hatları üzerindeki hâkimiyet sağlandıkça geçmiş
olaylarımız, acılarımız ve üzüntülerimizin bizim enerji bedenimiz üzerindeki
bıraktığı fazladan negatif enerjiler ve eksilen enerjiler yönetilebilir ve
değiştirilebilir. Üzerimizde yük olarak kalan enerji bloklarından
kurtulabiliriz, bizden çalınan enerjileri de geriye alınıp eksiklikleri
yamayabiliriz.
Olayları sıralı olarak tek tek düşünüp nefes alarak, o
ana ve zamana giderek üzerlerinde kontrol yaratabiliriz. Buna “Özetleme
Tekniği” denir ve bizim geçmişte yaptığımız anlaşmaları iptal eder. Geçmişteki
duygusal anlaşmaların iptal edilmesi özgürleşmemizi sağlar ve yoğun bir enerji
dolumu yaratır. Bu yeni ve taze enerji ile hayatın devamında başarılı eylemler
yaratabiliriz.
Yaşam öyküsünün yüklerinden kurtulmak… Dikkati
yoğunlaştırıp kontrol altında tutmak… Erk tüketen öfke ve sinirden uzak durmak…
Yaşamı ve insanları kabullenmek ve affedebilmek… Herhangi bir dünyevi edinimin
kuşatılmışlığından (para-nesne) özgür olmak… Kişisel bağımlılıklardan sıyrılmak…
İçsel sessizliği sağlamak… Yansız olmak… Kişisel önemlilikten kaçınmak… Kendine
acımaktan kurtulmak… Kendinin ve evrenin izini sürmek… Tüm bunlar bütünsel
çalışmaların ayrıntılarıdır. Bu koşulları yerine getirmek, erk biriktirmenin
şartlarıdır. Alışmış olduğumuz dünya egolarından ve kalıplarından sıyrılmak
kolay değildir.
Özellikle kendine acımak, bizim için çok klasik bir
davranıştır. Hayatımız kendimize acımanın içinde yok olup gidiyor. Oturup
başımıza gelenlere ağlamakla geçiyor zaman.
Her insanın hayat yolu birtakım hikâyeler içerir. Hiç
kimse doğduğu andan öldüğü ana kadar mutlu ve pozitif olaylarla yaşamaz
hayatını. En sorunsuz sandığın hikâyenin içindeki kişi bile kendisi için
üzülecek bir nokta bulup yüzeye çıkarır ve onunla oyalanıp sıkıntı yaşar. Kime
hayatı hakkında soru sorsan, mutluluklarından çok acılarını anlatır. En çok
acılara tutunup, kendimizi değerli hissetmeye ve yansıtmaya
meyilliyizdir.
Tüm kuşatılmışlıklar, kendimizi sınırlı havayla
hapsettiğimiz balonların içinde yaşamak gibidir. Kafanı soktuğun balonun
içindeki hava bitince sen de ölürsün. Oysa dışarıda özgürce içine
çekebileceğimiz bol miktarda hava vardır. Kendimize acımanın balonundan dışarı
çıkıp bakabildiğimizde, gördüğümüz tek tablo vardır aslında; her hikâyenin farklı
acılar ve mutluluklar içerdiği ve yaşamın her şeye rağmen devam ettiği. Bir
sıkıntı yaşayan kişi isyan eder ve evrene sorar; “Ben sana ne yaptım ki, bana
bu acıyı verdin?” Bu sorunun cevabı yoktur. Zira o kişi, yaşamda var oluyor
olmaktan başka bir durumda değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder